Yazın, sanat, bilim, kültür, siyaset, spor… Hangi alanda olursa olsun, deneyimli, bilgili, birikimli, yetkin, saygın, seçkin insanların anılarını içeren yazılarını, yapıtlarını önemserim. İlgiyle, beğeniyle izlerim.

Bu bağlamda yazın sergenimizde anı yazılarının, yapıtlarının sayısı çok sayılmaz.

Bellek dediğimiz bilginin anımsandığı, bilişsel süreçleri içerir. Aslında beynimiz sürekli olarak öyküler üretir. Her anımsama bir yeniden öyküleştirme eylemi değil mi? Zaman yoksa bellek de yok.

Elbette andır yaşanan, dün yok, salt şimdi var; ama geleceği varsıl kılan, belleğe kalıcı olarak yapılanan, görsellik kazandıran anılardır.
***
Anılar üzerine söylenecek sözüm çok; ama beni bekleyen anı yapıtları da var. Geçtiğimiz günlerde öykücülüğümüzün özgün adı Lütfiye Aydın’la Karşıyaka’da buluştuğumuzda, bana öylesine yüklendi ki…

“Ne olur hemşerim, kardeşim, yazarım, şu TRT anılarını da artık kaleme alsana!” Daha önce de buna benzer öneriler oldu elbette. Benim tembelliğim mi, hazırlıksızlığım mı, ne derseniz bunu gerçekleştiremedim bir türlü. Lütfiye Aydın yineleyince, düşüneyim dedim. Belki önümüzdeki süreçte kendimi yapılandırırım bu konuda.

AHMET GÜNBAŞ’LA “UNUTMA YARIŞIN”A…

Şiirleriyle, öyküleriyle, anılarıyla, romanlarıyla, inceleme yapıtlarıyla, çocuklara yönelik kitaplarıyla üretken, verimli bir yazın emekçisidir Ahmet Günbaş. Son çıkan Unutma Yarışı adlı kitabında, İzmir’in işçi geçmişinden, gönüldeş anımsayışlardan şiir günlerinden, çıkarsız arkadaşlıklardan; hüzün, aşk acı dolu zamanlardan; kırgınlıklar, arkadaş yitikleri, işçilerin sendikal savaşımı, İzmir sokaklarında yaşanmışlıklardan öykü tadında resimler, bellek belgelikleri sunuyor.

Ahmet Günbaş’ın şiirleri kadar yazıları ve öykülerindeki şiirsel tadı da unutmayacaksınız.
(OKB56 y. 2025)

MELİH ERGEN’LE “MED/CEZİR” YOLCULUĞU

Geldik, gidiyoruz; ama gitmeden bir yazarın, sanatçının sorumluluğu, görevi de yaşadıklarından bir yolculuğu okurlarına sunmak olmalı.

Melih Ergen de bu dünyadan gitmeden, yaşadığı aşkları, siyaset odaklı olayları, devrimci eylemleri, döneme ve koşullara vurguları şaşırtıcı biçimde, öykücülüğünün de deneyimiyle bir anılar belgeliğini paylaşıyor bizimle.

Calvino’nun bir kitabından ç/aldığı “yavaşça acele etmeli” sözünü de anılarının başlangıcına yerleştiriyor.
(Öteki Y. 2025)

EMİNE AZBOZ’DAN “BEN ÖĞRETMEN”

Eğitimci, öykücü, yazar Emine Azboz’un çok sayıda yapıtları benim de kitaplığımda özenle korunur.

Nisan 2025’te Kültürpark Kitap Günleri’nde iki ciltlik BEN ÖĞRETMEN kitabını dost imzasıyla sundu bana.

Çocukluğundan öğretmenliğe geçiş süreci, ortaokul, öğretmen okulu yılları, ilk öğretmenliği, atandığı illerdeki okullarda yaşadıklarından ayrıntılı bir kesit sunuyor okurlarına.

Emine Azboz’un iki kitap olarak yayımladığı Ben Öğretmen, öykücülüğünün de varsıl kaynaklarıyla donattığı anıları ilgiyle, beğeniyle okudum.
(İZAN Y.2025)

“KELİMELERİN DE SENFONİSİ” VAR…

Tiyatroyla soluk alan, sahnede yaşam bulan, çocukluk geçmişinden resimler çoğaltan, müzikle bir dil anlatısı yaratan, duygudaşlıkla insana dokunan, toplumsal gerçeklere odaklanan bir insandı Sinan Akbaşak.

Anılar, düşüncelerle bütünleşen kitabı, ağabeyi, değerli dostum Osman Akbaşak tarafından yeni ulaştı bana.

Kanguru Yayınlarınca basılan kitabın arka kapak yazısı da Aydın Şimşek’ten: “Kelimelerin Senfonisi uzun soluklu yol arkadaşı arayanlar için…” diyor.

Bence bu anılar, düşünceler kitabını okumak için geç kalmış sayılmazsınız.
***
Anlatacağım, yazacağım onca söz, anlatı, öykücük var ki, bu köşemin sınırları yetmez, biliyorum.

Gerisi bir başka yazıya diyelim. Bu tadımlık…