Antalya’nın limon ağaçları altında başlayan hayatı, İstanbul’un ağırbaşlı liselerinde, Ankara’nın taş kapılarında ve nihayet İzmir’in sıcak kordonunda yankı buldu. Baki Süha Ediboğlu, taşralı bir şiir hassasiyetini büyük şehirlerin telaşıyla yoğurarak kendi ruhunu damıttı. 1930’lardan itibaren gazetecilik, şiir ve hikâyecilik gibi farklı alanlarda varlık gösterdi. Ancak onun gerçek soluğu, radyo mikrofonlarının ardında ve şiir kitaplarının sessiz sayfalarında duyuldu. Yazmayı atladıklarım arasında Baki Süha Edipoğlu ilk sıradaydı. Dizi yazımın sonlarına doğru unuttuğum isimleri hatırlayıp, hatırlatarak, görevimi tamamlamayı edebiyatımıza borcumu ödemeyi hedefliyorum.

Baki Süha Edipoğlu Kitap

Baki Süha Ediboğlu, 1912 veya 1915 yılında Antalya’da dünyaya geldi. Babası evkaf memuru Ahmet Edip Bey, annesi Remziye Hanım’dır. İlköğrenimini Antalya'da tamamladıktan sonra İstanbul Hayriye Lisesi’nden 1936 yılında mezun oldu. Yükseköğrenimine önce İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde, ardından Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde devam etti; fakat eğitimini tamamlamadan ayrıldı. Erken yaşlarda gazeteciliğe atılarak Cumhuriyet, Tan ve Akşam gazetelerinde çalıştı.

 1940'lı yıllardan itibaren Ankara Radyosu'nda ve Basın Yayın Umum Müdürlüğü’nde görev aldı. İstanbul Radyosu’nda baş spikerlik, temsil yayınları şefliği ve müdür yardımcılığı görevlerinde bulundu. 1952’de BBC’de staj yapmak üzere Londra’ya gönderildi. 1956'da İzmir Radyosu’nda müdürlük görevine getirildi. Uzun yıllar şehrimizde yaşadı. İzmir’de verimli yıllar geçirdi. Kendini şehrimize ait hissetti. Sonraki yıllarında yeniden İstanbul ve Ankara Radyolarında müdürlük ve danışmanlık görevleri üstlendi.

Gazeteciler Cemiyeti, Türk Edebiyatçılar Birliği ve Yahya Kemal'i Sevenler Cemiyeti gibi birçok kurumda aktif rol aldı. Aynı zamanda Beşiktaş Jimnastik Kulübü üyesiydi. Sporla da ilgilenen Ediboğlu, kürek ve dağcılık gibi alanlarda da faaliyet gösterdi. 15 Eylül 1972'de İstanbul’da vefat etti ve Zincirlikuyu Mezarlığı’na defnedildi.

Şerif Aktaş'ın ifadesiyle, "Baki Süha, saf şiirin duyuş tarzına sahip şairlerdendir; fakat kendi kuşağının baskın seslerinden ayrılarak bireysel bir duyarlılığı yaşatmıştır"

(Edebiyat ve Edebi Metinler Üzerine Yazılar, 2011).

Baki Süha Edipoğlu

VERİMLİ İZMİR DÖNEMİ:

ŞİİRLE BÜTÜNLEŞEN ŞEHİR

1956’da İzmir Radyosu müdürlüğüne getirildiğinde, Ediboğlu zaten yetkin bir şair ve kültür adamıydı. Ancak İzmir, onun sanat hayatında ayrı bir pencere açtı.

İzmir'de Öne Çıkan işler yaptı. Örneğin yeni sesler keşfetti: Genç spiker ve sanatçılara destek verdi. Müziğin merkezinde yer aldı: Şiirleri, İzmir’de bestelenerek hayat buldu.

Şehirle bütünleşti: Körfez rüzgarları, şiirlerinde "sızılı" bir melodiye dönüştü.

Akademisyen Sefa Yüce, Ediboğlu’nun İzmir döneminin, onun şiirlerinde doğa ve şehir duygusunun harmanlandığı en olgun evre olduğunu belirtir (Türkbilig, 2015/30).
Bu dönemde yazdığı şiirlerde Akdeniz’in dingin mavisi, Körfez’in yorgun dalgaları sürekli bir iç ses gibi yankılandı
; "Nerdesin sen ey aradığım şehir... / Sarhoş kalbim eski bahçelerde / Antalya, sonbahar ve portakallar..." (Cenup kitabından)

İzmir, onun için artık sadece bir şehir değil, kaybedilen zamanı aradığı bir limandı.

Fakat ne İstanbul’un ağır taşları ne Ankara’nın resmi ciddiyeti… Baki Süha’nın ruhu hep güneye, hep ışığa dönüktü. 1956 yılında Baki Süha Ediboğlu, İzmir Radyosu’nun müdürü olarak bu sıcak şehre geldiğinde, yalnızca bir görev adamı değil, edebiyatın ve musikinin şehre yayılan ruhu olmuştu. Alsancak kıyılarında gezinirken, Kordon boyunda rüzgârı koklarken, Körfez'in usul dalgalarını dinlerken içindeki şiir kaynağı yeniden coştu. İzmir, onun için bir şehir değil; geçmişe, gençliğe ve kaybedilen aşklara açılan bir kapıydı.

Edip Cansever Ile

ŞİİRLERİNDE ÖLÜM VE ÖZLEM

Baki Süha’nın şiirlerinde ölüm ve özlem, salt tematik bir anlatım değildir; ruhsal bir iç gerilimdir. Özellikle annesinin vefatından sonra yazdığı şiirlerde ölüm kavramı daha içselleşmiş, daha lirik bir boyut kazanmıştır.

Ölüm, onda çoğu zaman mistik ve metafizik bir sorgulamayla ele alınır.

Gerçektir Öldüğüm’ şiirinde ölüm, bir kaçış değil; sonsuz bir teslimiyettir.

Beni de Alın Koynunuza Hatıralar’ şiirinde, hatıralar somut varlıklar gibi canlanır; adeta insanın koynuna dolanacak kadar yakınlaşır. Şiirlerdeki tabiat tasvirleri de bir sonbahar hüzmünü taşır: yaprak dökümleri, hafif esen rüzgarlar ve yıldızlı geceler...

(Gerçektir Öldüğüm şiirinden) Burada doğa unsurları, ölümün metaforlarına dönüşür; şair hem ölüme, hem doğaya aynı incelikle bakar.

RADYO PROGRAMCILIĞI

Baki Süha, bir şairden çok daha fazlasıydı: o, dönemin en etkili radyo programcılarından biriydi. Özellikle TRT’de yaptığı çalışmalarda, şiir ve müzik kültürünü geniş halk kitlelerine ulaştırdı. "Yedi Tepeden Yankılar" adlı şiir sohbeti programı, radyoda sanatın yalnızca bir eğlence unsuru değil, bir bilinç yükseltici olduğunu ispatladı.

Örneğin Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi (Dergâh Yay., 1980) onun radyo yayınlarındaki kültürel katkılarını şöyle özetlemiştir:

Baki Süha, edebî şahsiyetlerin geniş halk kitlelerine tanıtılmasında öncü rol oynamış, edebiyatı radyo yayınlarının asli bir unsuru haline getirmiştir.”

Ayrıca İngiltere’de BBC’de gördüğü staj, onun Türk radyo yayıncılığına modern bir ses kazandırmasını sağlamıştır.

Radyo Haberi

SAF ŞİİR ESTETİĞİNDE

BİR DURAK: EDİPOĞLU
Baki Süha Ediboğlu, Türk şiirinde radikal dönüşümlere kapılmamış, kendi özgün lirik sesi ile saf şiir anlayışını yaşatmıştır. Özellikle Beş Hececiler geleneği ve Cahit Sıtkı Tarancı'nın bireysel duyarlılığı, onun şiirlerinde belirgin bir şekilde hissedilir.

Garip Akımı'nın günlük dile ve sıradan yaşama yönelen tavrına, İkinci Yeni'nin kapalı ve soyut anlatımına mesafeli durmuştur.

Şiirinde Öne Çıkan Yapısal Özellikler:

Hece ölçüsünü (11'li ve 7'li kalıp) ustaca kullanır.

Serbest nazımda bile bir iç ritim ve ses örgüsü arar.

Kafiye ve redif unsurlarına sadıktır; bazen çapraz, bazen düz kafiyeyi tercih eder.

Şiir dili süsten arınmış, duygudan yoğrulmuş bir sadelik taşır. Oktay Yivli'nin ifadesiyle:

"Baki Süha'nın dili, imgeler ve simgeler arasında sezgiyle kurulan bir köprü gibidir."

ŞİİRLERİNDEKİ TEMALAR

Edipoğlu’nun ana temalarından biri ‘Aşk ve Özlem’dir.

Aşkı doğrudan anlatmaktan çok, dolaylı ve semboller üzerinden işler. Sevgili çoğu zaman belirsiz ve ulaşılamaz bir varlıktır. Örnek:

"Seni düşünüyorum seni, beyaz ellerin / Gözlerini kapıyor ıslak melteme karşı."
("Kara Sevda" şiirinden)

Tabiat Edipoğlu’nun şiiriyle hep kucaklaşan bir temaydı. Şiiri, tabiatın seslerini, renklerini ve mevsimlerini insan ruhunun iniş çıkışlarıyla bir arada sunar.

Örnek: "Geceyi boydan boya yırtan rüzgâr / Ağaçlardan yere dökülen huzur..." gibi…

DİĞER EDEBİ ÇALIŞMALARI, GÜFTE YAZARLIĞI

Hikâye Yazarlığı: "Sel Geliyor" (1944) adlı hikâye kitabı kısa ve vakaya dayalı hikâyelerden oluşur. Hikâyelerinde Anadolu insanının günlük yaşamını, gözlemlerini realist bir bakış açısıyla yansıtır. Anı Kitabı: "Bizim Kuşak ve Ötekiler" (1968) adlı kitabında 36 şair ve yazarla ilgili hatıralarını anlatır. Yahya Kemal, Ahmet Hamdi Tanpınar gibi isimlerle ilgili anıları büyük ilgi görmüştür. Biyografi ve Antoloji Çalışmaları: "Fatih Rıfkı Atay Konuşuyor" (1946) "Ünlü Türk Bestekârları" (1962), "Atatürk İçin Bütün Şiirler" (Faruk Çağlayan ile birlikte, 1962)

Baki Süha Ediboğlu, güfte yazarı olarak da tanınmıştır. TRT Repertuarı'nda birçok şiiri bestelenmiştir. En ünlü şiirlerinden biri olan:

"Beni de alın ne olur koynunuza hatıralar..."

Hisar-Buselik makamında bestelenmiş, ayrıca bir dönem tango olarak da düzenlenmiştir. Bestelenen diğer şiirleri arasında "Gözlerinin ışığında yanan pervaneyim", "Herkes gitti yalnız ben kaldım" gibi eserler de bulunmaktadır.

Baki Süha Ediboğlu, 15 Eylül 1972'de İstanbul’da hayatını kaybetti. Sanatı, şiirleri, hikâyeleri ve radyo programları ile Türk edebiyatına ve kültürüne katkıda bulunmuş çok yönlü bir sanatçı olarak anılmaktadır. Baki Süha Ediboğlu; saf şiir estetiğine yakın, lirik ve nahif bir edebi çizgi izlemiş; aşkı, tabiatı ve insan ruhunun derinliklerini ince bir lirizmle işlemiştir. Gazetecilikten hikâyeciliğe, radyo programcılığından güfte yazarlığına kadar uzanan çok yönlü sanatçı kişiliği, onu Cumhuriyet dönemi edebiyatının özgün isimlerinden biri yapmıştır.

Baki Süha Ediboğlu, Anadolu’nun sıcak rüzgarlarını, İstanbul’un taş duvarlarını ve İzmir’in tuzlu havasını, şiirlerinin beyaz sayfalarına üfleyerek geçti. Ölümün, özlemin ve aşkın kıyılarında, bir ömür boyu durmaksızın yankılandı:

"Beni de alın ne olur koynunuza hatıralar..."

Ve bizler, her okuduğumuzda onun koynuna gizlenmiş o eski sıcaklığı duyumsuyoruz.

Baki Süha Edipoğlu’nun ruhu şad olsun.

O’nu çok sevdiği İzmir’den bazı şiirleriyle sevgi ve saygıyla selamlayalım:

GERÇEKTİR ÖLDÜĞÜM

Sizin gibi
Ölümü düşündüğüm çok olur
Hattâ düşlerimde öldüğüm bile
Bütün yürekler taş kesilmiş
Kendim ağlarım öldüğüme.

Şöyle iki yanı ağaçlı loş
Uzun bir yol
Gide gide tükenmez
Gide gide tükenmez
Sonu deniz.

Sular birden görününce
Nasıl koşarım bilmezsiniz.

Kaçak ruhum denizde başı boş
Gövdem karanlık bir ormanda
Darağacında sallanır.

Kardeş balıklar acır halime
Uzaktan geçen gemilere seslenirim
Beni de alın, beni de alın
Düş içinde düş görürüm
Çoğu zaman sabahı beklemeden
Gerçektir öldüğüm.

KARA SEVDA

Akdeniz kıyıları, portakal bahçeleri..
Uzakta balıkçılar, yelken yelken üstüne
Seni düşünüyorum seni, beyaz ellerin
Gözlerini kapıyor ıslak melteme karşı

Bir harap tekne gibi rüzgarların elinde
kayalara çarpıyor başımı hatıralar,
Kumların üzerinde unuttuğum günleri
Yırtık bir yelken gibi parçalıyor dalgalar.

Liman çiçeklerinden daha aydınlık göğsün
Körfez suları gibi kabarıp alçalıyor;
Seslen bana dağların ardında kalan çocuk;
Antalyada saatler şimdi kaçı çalıyor?

KARANLIKTA GEÇEN GEMİLER

Bir deniz gecesinde unuttuğun şarkıyı
Kıyı kıyı topluyor hafızan
Masmavi göğün altında
Yıldız mahşeri
Dalga dalga açılan
Bulut bulut toplanan.

Davut peygamberin olmalı
Şu duyduğun mezamir
Şu beyaz çıplak
Ölümü unutturan kadın
Aşkı bölüştüğümüz sofrada
Zeliha olmalı.

Ben sevdiğim kitapları bitirdim
Her satırda seni görerek
Her yıldız bir şarkı söyledi
Her şarkıdan bir kalp ağrısı kaldı
Karanlıkta geçen gemiler gibi.