Bir meslektaşımın ve tüm dünyayı sarsan küçük bir çocuğun ölümlerinin ortak yönleri olabilir mi?
PKK tarafından arabasında katledilen meslektaşım Dr. Abdullah Biroğul, bir arkadaşının anlattığına göre, marangoz bir babanın 5 veya 6 çocuğundan biri olarak, yokluk içinde okumuş ve Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ni kazanmıştı. Mezun olunca tercihini memleketi Diyarbakır'ın Kulp ilçesine yapmış, kendi insanına hizmet etmek istemişti. Üzüntümü arttıran bu bilgileri sosyal medyada paylaşınca, bir arkadaşımdan ‘ortada kafa karıştırıcı farklı bilgiler var’ uyarısını aldım ve Dr. Biroğul’un facebook sayfasını inceledim.
Ne acı ki, en son paylaştığı video mezun olduğu tıp fakültesinin 2015 mezunlarının hazırladığı ‘Bir hekimin nasıl yetiştiğini ve bir hasta yakını tarafından vurularak hayatını nasıl kaybettiğini’ anlatan bir kısa filmdi.
Dr. Biroğul’un paylaştığı Charlie Hebdo saldırısını destekleyen Diyarbakır Ulu Camisi’ndeki bir gösterinin fotoğrafına yazdığı “Ben Charlie değilim, biz Charlie değiliz” yazısı ile “Bir kıyamet alameti olarak Müslümanlarla Yahudiler arasında çıkacak olan savaşta mücahid olup Allah yolunda cihata katılmak vardı” sözleri rahatsız ediciydi, gerçekten. İnsan hayatını kurtarmak için ‘tıp’ okumuş bir hekim, nasıl olur da bir cihata katılıp ‘Yahudileri öldürmeye’ özenebilirdi?

2006 yılını anımsadım; bir avukat ‘tekbir’ getirerek Danıştay’ı basmış, bir Danıştay hakimini öldürüp, dördünü yaralamış; bir uçak yüksek mühendisi ise ‘apronda deve kesilmesi’ olayına fikir babalığı yapmıştı. Bu iki olayı 7 Ocak 2007 tarihli Milliyet Ege’de ‘Tek yönlü eğitim ve kalıcı beyin hasarı’ başlıklı yazıda incelemiş, “Küçük yaşlarda görülen ‘tek yönlü eğitim’in bilimle iç içe olan insanların bile, ‘bilimsel düşünce’ye yaşam boyu ulaşmasını engelleyebildiği” sonucuna varmıştım.

Paylaştığı fotoğrafa göre biri yeşil, diğeri mavi iki muhabbet kuşu vardı, Dr. Abdullah Biroğul’un; “Kuşu odaya koydum,’İlla kafesim, illa kafesim!’ diyor” yorumunu yapmıştı, fotoğrafına…
Din, ırk veya dil farkı gözetmeksizin tüm insanları sevmek yerine, bir din veya ırka düşmanlık besleyerek, koskoca ‘doğa’ yerine küçük bir ‘kafes’te yaşamayı mı yeğlemişti Dr. Biroğul, tıpkı kuşları gibi?
Amacım acımasızca katledilmiş değerli bir meslektaşımı eleştirmek, ardından konuşmak değil; küçük yaşlarda bir din veya ırkın üstünlüğüne dayalı safsatalarla yıkanmış beyinlerin, iyi bir eğitimle bile düzelemediğini anlatabilmek…
İkinci ölümü, onlarca cilt ansiklopedinin anlatamayacağı gerçekleri, bir tokat gibi vicdanlarımıza çarpan bir fotoğraftan öğrendik…
Başka söze gerek yok; çünkü sözün bittiği yerdi, o fotoğraf…
Ölenlerin ‘Kürt’ kökenli olmalarının dışında, iki ölümün ortak yanlarına gelince…
Her iki ölüme de ‘tüm Türkiye’ çok üzüldü, öncelikle. Ama daha önemlisi; her iki ölümün de asıl sorumluları:
“Çıkarları veya iktidarları uğruna insanları dine, mezhebe veya ırka göre bölen, birbirine kırdıran, beyinlerini yıkayan, cahil bırakan ve ölmelerine aldırış etmeyen politikacılar; bölgenin petrolünde, madeninde, suyunda, toprağında gözü olan emperyalistler ve silah tüccarları…”

Kürt kökenli olsaydım, ırka veya dine dayalı bir parti yerine, kalıcı ve gerçek bir ‘çözüm’ için oyumu tüm insanların kardeşliğine inanan insanların çoğunlukta olduğu ‘CHP’ye verirdim.