Bugün 27 Mart Dünya Tiyatro Günü. UNESCO’ya bağlı Uluslararası Tiyatro Kurumu (‘Enstitü’nün dilimizdeki karşılığı) ITI tarafından 1962 yılında ilan ettiği bu gün, dünyanın dört bir yanında tiyatronun işlevinin tartışıldığı bir gün olarak kutlanmakta. Dünyanın seçkin tiyatro insanlarının yazdığı Uluslararası Bildirilerin yanı sıra, bazı ülkelerde Ulusal Bildiriler de hazırlanıyor. Ülkemizde ilk kez, 1978 yılında kutlanan Dünya Tiyatro Günü Ulusal Bildirisi’ni Muhsin Ertuğrul kaleme almıştı. Ertuğrul, farklı siyasal görüşlerden gençlerin birbirine kırdırıldığı o günlerin toplumsal-siyasal ortamından duyduğu rahatsızlığı dile getirirken, “Şimdi bu sahnede soruyorum sizlere: Kardeşi kardeşe kim kırdırıyor? Hangi katı yürekli, hangi cana kıyıcı, hangi bencil çıkarıyor perde arkasından bu suçsuz yavruları, sinsi sinsi kukla gibi kullanıyor? Bunun yanıtını vermek için derin derin düşünmenizi bekliyorum. Büyük kurtarıcı Atatürk, yurtta barış, dünyada barış diye temel bir ilke atmıştır. Bu temeli yıkanların art niyetlerini düşünüp bulmak siz sayın seyircilere düşüyor. Çünkü tiyatro, sahnede sorunları sergilemekle yetiniyor. Bu sorunları düşünerek çözmek seyircinin sağduyusuna bırakılmıştır. Sahnenin başlıca çabası seyircileri sağlam düşünmeye zorlamaktır” diyordu.

Tiyatroyu toplumsal işlevinden soyutlayarak bir eğlence aracı olarak değerlendirenler ya da tiyatronun işlevini salt güzellik ve iyilik duygularını yaygınlaştırmak olarak görenlerin kulağına küpe olsun Muhsin hocanın sözleri… Sonraki yıllarda da, toplumcu tiyatro insanları tiyatro sanatının ‘iki kalas bir heves’in ötesinde bir anlamı ve işlevi olduğunu vurgulayan bildiriler yayınladılar. Örneğin, Gezi direnişinin ardından suya sabuna dokunmayan bir bildiri yayınlayan ITI Türkiye Milli Merkezi’ne tepki gösteren sanatçılar, Yücel Erten’den alternatif bir bildiri hazırlamasını istemişler, o da bildirisinde “çağın isterlerine yanıt veremeyen eskimiş yasalar, siyasilerin ve yöneticilerin ihmalleri, orantısız derecede düşük bütçe ve yatırımlar, moral bozucu çifte standart uygulamalarına” değinerek, “iktidardaki zihniyet, kurumları onaracak, iyileştirip geliştirecek rasyonel tedbirleri almak yerine, kar ve rant yolunu seçmiştir” saptamasını yapıyor, “Er ya da geç, yurdumuzda bilim ve sanat özgür, kurumları özerk olacaktır” diyordu. 2014’ten bu yana geçen yıllarda Erten’in saptamalarında ne kadar haklı olduğunu gördük. Umarım bu sözcükler, yeni dönemde sanat kurumlarının geleceğini belirleyecek siyasetçiler nezdinde karşılık bulur.

***

Tıpkı, Erten gibi ülkemizde Brecht estetiğinin tanıtılması adına büyük hizmetleri olan yazar- çevirmen-yönetmen Yılmaz Onay da, bir başka alternatif ‘Dünya Tiyatro Günü’ bildirisinde şunları söylüyordu: “27 Mart,  Dünya Tiyatro Günü olarak tüm dünyada kutlanıyor. İyi ama hangi dünyanın hangi tiyatrosu kutluyor bugünü? Yıllar önce Berliner Ensemble’dan Helene Weigel’in yayınladığı o ‘Çağımız seçme çağıdır’ diye haykıran güzel bildirisinin sahnelerden okunduğu tiyatrosu mu? İnsanlığı ölüm kalım davasıyla burun buruna getiren savaşların, ekonomik krizlerin, sonsuz acıların ve vahşete gerilmenin düpedüz faili olan global kapitalizmin zengin ülkelerinin tiyatrosu mu kutluyor bugünü? Evet, çağımız seçme çağıdır ve biz tiyatrocular, ‘başka bir dünya kurmaya mecburuz’, ‘yurttaşlık toplumda yaşamak değil, toplumu değiştirmektir’ diyen Augusto Baal’in tarafını seçiyoruz… Brecht’in dediği gibi ‘Sanatçı, yalnızca topluma karşı sorumluluk taşımakla kalmaz, toplumu da sorumluluğa çeker’”.   

***

Tiyatro sanatının geniş kitlelere ulaştırılması, ticari kaygılar taşımaksızın büyük bütçeli yapımların, dünya klasiklerinin kar amacı güdülmeden seyirci ile buluşturulması işlevini üstlenen ödenekli tiyatroların (Devlet Tiyatroları ve Şehir Tiyatroları) uzun yıllar boyunca ‘tek adam’ anlayışı ile yönetildiğini, repertuvarlarını hazırlarken siyasal otoritenin beklentilerine ters düşmemeye çaba gösterdiklerini yakından bilen toplumcu tiyatro insanları (yazar, yönetmen, oyuncu ve akdemisyenler) Dünya Tiyatro Günü bildirilerinde bu konunun altını çizerek, kamu sanat kurumlarının özerkliğini savundular. İzmir Şehir Tiyatroları Kurucu Genel Sanat Yönetmeni Yücel Erten’in yeni yayımlanan “Yelkenler Fora” adlı anı kitabını okurlarımıza önermek isterim. Erten’in Devlet Tiyatroları’ndaki serüveni, kamu sanat tiyatrolarındaki padişahlık rejimine ışık tutarken, tiyatromuzun usta sanatçılarına ilişkin anılarıyla zenginleşen önemli bir kaynağa dönüşüyor. Yıllar içinde düzenlenen Tiyatro Kurultayları… Değişen Bakanlar… Değişmeyen sorunlar… Bu yılın Ulusal Bildirisi’ni kaleme alan Prof. Dr. Ayşegül Yüksel’in dediği gibi “2023 yılı ülkemiz için önemli bir dönemeç oluşturuyor. Cumhuriyet’imizin 100. Yılı’ndayız. Yakında kutlayacağımız ikinci yüzyılımız için dilediğimiz gelişmeler birer düş olmaktan çıkıp gerçeğe dönüşmeli.” 

***

Yazımı birkaç oyun önerisi ile tamamlamak istiyorum. İki yıldır değerli tiyatro insanları Hülya ve Özdemir Nutku anısına düzenlenen ve Festival adını alan 41. İzmir Uluslararası Tiyatro Günleri bugün başlıyor. 10 Nisan’a kadar İsmet İnönü Sanat Merkezi, İzmir Sanat ve başka sahnelerde izleyebileceğiniz 33 oyun sergilenecek, Festival çerçevesinde. Programın ayrıntılarına İzmir Büyükşehir Belediyesi ve izmirart web sitelerinden ulaşabilirsiniz. Özel tiyatroların İzmir turneleri de hız kesmeden devam ediyor. Hafta sonunda iki kadın oyuncudan iki tarihsel figür üstüne iki güzel oyun izledim. Jülide Kural’ın “Rosa Luxemburg” ve Ayşegül Yalçıner’in “Nazım Hikmet’in annesi Celile Hanım” yorumlarını                 -bir daha yolları İzmir’e düştüğünde- kaçırmayın derim. Tabii, bir de İzmir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nın yeni oyunu “3 Nalla 1 At”ı…