Çocukluğumuzda 'Ramazan geldi hoş geldi, baklava tepsisi boş geldi.' şeklinde bir tekerleme vardı. Şimdilerde bu iktidar sayesinde bırakın baklava tepsisini, mutfaktaki tencereler boş kalmakta.
Bakın çarşıya-pazara her şey ateş pahası. Zamlar yağmur gibi yağmakta. Ne yapacak emekli, memur, işçi, esnaf, dar gelirli? İftar saatinde pazarın çürükleri kapışılıyor. Utanç içinde yaşlı teyze (Bunlar ancak sahura) diyor. Aylardır günü çay-simitle geçiren emekli, iftarı da çay-simitle mi yapacak?
Gıda enflasyonunda dünya dördüncüsü olmuşuz. Bir yılda pirinç yüzde 303, zeytinyağı yüzde 169, et yüzde 154 zamlanmış. Peynirin, yumurtanın yanına yaklaşılmıyor. Nasıl iftar yapılacak? Sahurda ne yiyecek bu dar gelirli? İktidarın önerisi yalnızca sabır... Ha bir de Sağlık Bakanlığı dar gelirliler için bir iftar menüsü hazırlamış. Tutarı 31 bin liraymış. Ayda 10 bin lira alan emekli vatandaş, 21 bin lira kredi çekerse afiyetle iftarını yapabilir.
Tuzu kurular için sorun yok. Lüks restoranların, beş yıldızlı otellerin iftar menülerinde kuş sütü eksik. Bedeli yalnızca kişi başı 3-4 bin liracık(!) İktidardan beslenenler sahurda nereye gidecek? E bir zahmet onu da evlerinde hazırlasınlar; şöyle güzel bir manda yoğurduna Medine hurması doğrasınlar. Üzerine bir çay kaşığı kestane balı ve yulaf ezmesi atsınlar. Şifa olsun...
***

Sinir uçlarımızla daha fazla oynamadan bir Ramazan anekdotuyla biraz tebessüm edelim:
1960'lı yıllar.. İzmir Radyosu, Kültürpark içinde bir barakadan ilkel koşullarda yayın yapmakta. Ramazan günlerinde iftar vakti, imsakiyeye bakıldıktan sonra spikerin "Sayın dinleyiciler, İzmir için iftar vaktidir" anonsuyla ve aynı anda elindeki tokmağı gonga vurmasıyla duyuruluyordu.
Spiker Gürsu Arad'ın (ışıklarda uyusun) nöbetçi olduğu bir gün, tüm aramalara karşın imsakiye bulunamamıştı. Çekmeceler, dolaplar karıştırılmış, her yer aranmış, sanki yer yarılmış da imsakiye içine girmişti. İftar saatine de çok az bir zaman kalmıştı. Çözüm olarak hemen bir personel, barakanın damına çıkarıldı ve ağaçların arasından zorlukla görünen Basmane'deki caminin şerefesine bakması söylendi. Spiker Gürsu da sık sık sesleniyordu;
"Kandiller yandı mı?"
"Hayır abi."
Aradan 1-2 dakika geçince Gürsu yeniden sesleniyordu;
"Yandı mı?"
"Hayır yanmadı."
Plana göre "Yandı" yanıtıyla birlikte Gürsu gonga vuracak, İzmirlilere iftarı açtıracaktı. Ancak dakikalar geçiyor beklenen cevap bir türlü gelmiyordu. Nihayet damdaki görevli heyecanla bağırmaya başladı;
"Yandı Gürsu Abi, yandı. Ezan okunuyor."
Gürsu tokmağı sert bir şekilde gonga vurdu.
"Sayın dinleyiciler, İzmir için iftar vaktidir."
Ama durumda bir tuhaflık vardı. Sanki iftar vakti gecikmiş gibiydi. Bir saat kadar sonra kapıya bir kişi geldi;
"Ben Basmane'deki caminin müezziniyim. Biz ezanı radyodan aldığımız anonstan sonra okuyor, şerefenin lambalarını gong sesiyle yakıyoruz. Ama bu akşam radyonun başında çok bekledim. Anons gelmeyince mecburen ezanı okudum. Acaba bir sorun mu vardı?"
Anlaşılan İzmir'deki camiler radyodan yapılacak anonsu, radyodakiler de camideki kandillerin yanmasını beklemişlerdi. Olan iftarı yaklaşık on dakika geç açan İzmirlilere olmuştu...  (Orhan Baykal-Uğur Dündar "Yalandan Kim Ölmüş")
Oruç tutan, tutmayan herkesin sofrası bereketli olsun.