Yarın TBMM’de Can Atalay’ın milletvekilliğinin düşürülmesinin gündeme gelmesi söz konusu, Anayasa Mahkemesi’nin verdiği ‘hak ihlali’ kararına rağmen siyasal iktidarın bu inadı, ülkemizde hukukun üstünlüğü kavramının bir değeri kalmadığını kanıtlıyor. Bardağı taşıran ikinci damla oluyor bu. İlki, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Osman Kavala’nın tutukluluğunun sonlandırılmasına ilişkin kararının tanınmamasıydı. 

Ülkemizde, düşüncelerinden ötürü öldürülen ya da uzun yıllarını hapislerde geçirmek zorunda kalan sayısız aydın oldu. Bugün onlardan birinin, Nazım Hikmet’in 122. doğum yıldönümü. Bu vesileyle, Nazım’ın maruz kaldığı adaletsiz uygulamaları anımsatmak istedim. Avukat Atilla Coşkun’un “Siyasal Yaşamından Kesitlerle Nazım’ın Davaları” adlı kitabından bir alıntıyla… “Nazım’la ilgili yargılamaların konusunu, rejime karşı gizli örgüt kurmak gibi siyasal eylemler ya da propaganda veya yayın yoluyla gerçekleştirilmiş olan ‘düşünce açıklamaları’ oluşturmaktadır. Yani davaların tümünde egemen olan özellik, yargılama konusu eylemlerin suç sayılan düşüncelerin ürünü olmasıdır”.

Coşkun kitabında, “Dreyfus olayı, haksız yargı uygulamasının tipik bir örneğidir. Bağımlı yargıyı ve önyargıya dayalı yargılamayı simgeler. Tarihin çeşitli dönemlerinde ve değişik ülkelerde benzeri uygulamalara sıkça rastlanabilmektedir. Socrates, Galilei, Sacco ile Vanzetti, Dimitrof ve Rosenberg’ler bu tür uygulamaların en çok bilinenleridir” der. Gezi davasının da tarihte bu davalarla birlikte anılacağına kuşku yok. Gezi davasından beraat eden Osman Kavala’yı casuslukla suçladılar. Tıpkı Nazım’a yaptıkları gibi... Annesine yazdığı mektupta şöyle diyor Nazım: “Maalesef Dreyfus hadisesinin hükmüne benzeyen bir kararla 15 seneye mahkum edildim”. Yıl 1938. Aradan 86 yıl geçmiş, değişen bir şey yok…

Gezi davasında mahkumiyet alan tüm arkadaşları, Osman Kavala’yı, Mine Özerden’i, Çiğdem Mater Utku’yu, Tayfun Kahraman’ı, Can Atalay’ı Nazım’ın bir şiiriyle (1946 tarihli ‘Beş Satırla’) selamlamak istiyorum…

“Annelerin ninnilerinden 

spikerin okuduğu habere kadar,

yürekte, kitapta ve sokakta yenebilmek yalanı,

anlamak, sevgilim, o, bir müthiş bahtiyarlık, 

anlamak gideni ve gelmekte olanı.”