Bugün Dünya Hukuk Günü.
"Hukuk Yolu ile Dünya Barışı" konulu konferansların 3.'sünün 10 Temmuz 1967 tarihinde Cenevre'de yapılan toplantısında bu tarih demokratik ülkelerde "Dünya Hukuk günü" olarak ilan edilmiş.
İyi de demokratik ülkelerde kutlanması istenmiş. Bize ne oluyor?
Ama AKP iktidarına bakarsanız Türkiye, dünyanın en demokratik ülkelerinden biri.
Ne diyor Adalet'in başındaki zat;
"Yanı başımızdaki huzursuzluklara, yangınlara rağmen Türkiye huzur adası olma vasfını koruyor."
Şaka gibi değil mi? Hadi tüm yangınlardan vazgeçtik, hukuk alanındaki yangınları nasıl izah edecek sayın bakan?
Hangisini sayalım?
Silivri'de yaşanan hukuk cinayetlerini mi? 2010 Referandumu'nda yargının nasıl darbe aldığını mı? 17-25 Aralık operasyonlarının nasıl polisin hırsızı kovalamasından, hırsızın polisi kovalaması operasyonlarına dönüştürüldüğünü mü? Yoksa hapishanelere tıkılan gazetecileri mi? Medyaya yapılan baskıları mı? Kapatılan gazete ve televizyonları mı? Son yıllarda kuruluşlara atanan 2 bine yakın kayyımı mı? Yüksek Yargı'nın çay toplama partilerini mi? Çıkarılan tasayla içi boşaltılan Yargıtay ve Danıştay'ı mı?
Bu ülkede güçlülerin güçsüzleri ezdiğini, hukukun üstünlüğünün değil, üstünlerin hukukunun geçerli olduğunu artık herkes biliyor.
Basit örnekleri var. Yazdığı yazıdan dolayı gazeteciyi döverek hastanelik eden kişilere ne yaptılar. Üçü savcılık talimayıyla serbest bırakıldı, tutuklanan bir kişi ise ilk duruşmada tahliye edildi. Bir gazeteyi basan saldırganlar hiçbir işleme tabi tutulmadı, ikisi bakan yardımcısı yapıldı.
İstanbul Fatih'te, ramazanda sigara içen bir kişiyi döverek komaya sokan yobaza ne yapıldı? Hiç. Polisçe sırtı sıvazlandıktan sonra savcılıkça serbest bırakıldı.
Şehit cenazesinde CHP lideri Kılıçdaroğlu'nun önüne mermi bırakan tetikçi de savcı talimatıyla serbest kaldı.
Peki Tayyip Erdoğan'a hakaret ettikleri gerekçesiyle açılan davaların sayısı kaç biliyor musunuz? Son bir ayda artmadıysa 1400'ün üzerinde. İnanması güç ama dudak okuma yöntemiyle açılan hakaret davaları da olduğu söyleniyor.
Telefonu dinlenerek Cumhurbaşkanına hakaret ettiği gerekçesiyle savcılığa çağrılanlar arasında İzmir Milletvekili Atila Sertel de var. Bakın Sertel ne diyor;
"Bizi çağırmak kolay. Ülkeyi soyup soğana çeviren, koluna 700 bin liralık saat takan, bakara-makara diye din ile alay edenleri çağıramıyorsunuz."
Şimdi gelin de demokratik bir hukuk ülkesinde yaşadığınızı iddia edin.
Hukukun herkes için eşit olarak uygulandığını nasıl söyleyebilirsiniz?
İnsan haklarının ve özgürlüğün, adaletin en büyük güvencelerinden biri değil midir hukukun üstünlüğü?
Bu koşullarda 'Dünya Hukuk Günü'nü nasıl kutlayacağız?
Sözü yürekli bir hakime, eski İzmir Hakimi Murat Aydın'a bırakalım. Bakın Murat Aydın, dönemin Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar'ın tutuklanmasından sonra O'na yazdığı mektupta özetle ne demiş;
"Tüm bu yapılanların hukuk, adalet ve yargı adına yapıldığı söylendiğinde içim eziliyor...
İçinde bulunduğum mesleğe, 30 yıla yakın eğitimini alıp uygulamasını yaptığım hukuk bilimine olan aidiyet duygumu yitiriyorum... Aklımın bir yanı yaşananların hukukla ilgisi olmadığını, son yılda yaşanan pek çok olayda, davada hukukun değil, hukuk dışı olmanın, intikamın, hukuku araç haline getirmenin egemen olduğunu hatırlatıp duruyor."
İşte bir yargı mensubunun ağzından hukuk sistemimiz. Fazla söze gerek yok.
Ha son olarak, Murat Aydın ve hakim eşi Trabzon'a sürüldüler.