"Biz, yaşadığı cehennemi cennete çevirmeye talip insanlardık" dedi, örgütlü ırkçı faşistlerce kalleşce katledildi...

"Gelin önce birbirimizi anlayalım...
Gelin önce birbirimizin acılarına saygı gösterelim...
Gelin önce birbirimizi yaşatalım…”
"Ben Ermeniyim, iyi bir Ermeniyimdir. 
İyi de solcuyumdur. 
İkisi bir arada olunca belâsındır sen bu ülkede..''
“Biz Ermenilerin bu topraklarda gözümüz var. Var, çünkü kökümüz burada.
Ama merak etmeyin bu toprakları alıp gitmek için değil, bu toprakların gidip dibine girmek için!..”
"Korkmadığımı söyleyemem.
Ama ülkemi bırakıp kaçacak değilim.
Alışkınım zaten böyle yaşamaya.
Bundan sonra biraz daha korka korka yaşarım...
Hepsi bu!"
“Beraber yaşadığınız farklılıkları, farklı kimlikleri eğer aşağılıyorsanız, bunun adı ırkçılıktır ve dünyanın en büyük suçu budur.”
“Biz yaşadığı cehennemi cennete çevirmeye talip insanlardık...”
"bir daha yazar mı kalem kanaya kanaya
kağıdı da kan tutar;
ağaç değil mi soyu?
ağla, doyasıya ağla!
aynı denizde çoğalır yüreğin öz suyu..."

**

Gazetedeki odasına Atatürk fotoğrafı astı. 
Fransız TV5 televizyonundan Frederic Mitterand’e verdiği röportajda odasına neden Atatürk fotoğrafı astığını şöyle açıklamıştı:
"Dikkat ederseniz, Atatürk'ün bir entelektüel fotoğrafını koydum oraya...
Yazarken, çizerken, ya da okurken...
En hoşuma giden fotoğraflarından biri.
Onun bu yanını çok sevdim her zaman için. Kendim istediğim için...
Bir mecburiyet ya da dayatma yok. "

**
“Evet kendimi bir güvercinin ruh tedirginliği içinde görebilirim, ama biliyorum ki bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmaz. Güvercinler kentin ta içlerinde, insan kalabalıklarında dahi yaşamlarını sürdürürler.
Evet biraz ürkekçe ama bir o kadar da özgürce"
yazdıktan 9 gün sonra...
16 yıl önce tam da bugün...
19 Ocak 2007’de Genel Yayın Yönetmeni olduğu Agos Gazetesi önünde ırkçı faşistlerce öldürüldü. 
"Ya ben tehlikeyi çok sevdim,
ya tehlike beni.
Ama inanılmaz derecede de masumdum.
Evet kendimi bir güvercinin ruh tedirginliği içinde görebilirim,
ama biliyorum ki bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmaz.” derdi hep...
Sonra...
“O güvercinler tedirginliği bir kenara bıraktı, 
Hrant Dink için ağladı...”
Katilin sırtı sıvazlandı, bayrak önünde poz verdirildi.
Etkin bir soruşturma ve yargılama yapılmadı. 

**
Sezen Aksu bu şarkıyı;
"Güvercinin Ölümü"nü yapmıştı;
"Kağıdı da kan tutar
ağaç değil mi soyu.
Ağla doyasıya ağla.
Aynı denizde çoğalır yüreğin öz suyu.
Sen de çekip gitme
Dayan be umudum
Dön gel meydan okur hayat
Pabuç bırakmaz ölüme
Dön gel."

**
Şair Murathan Mungan da
8.ölüm yıldönümündeki törende şöyle
konuşmuştu;
"Söylenecek sözün çokluğu bazen insanı dilsiz bırakır.
Tıkanır, kalırsınız. Haklılığın suskunluğu, diğer suskunluklara benzemez; düğümü zor çözülür
(…)
Tek başına zaten yeterince trajik ve  yaralayıcı olan bu ölüm, aynı zamanda yakın tarihi ürperterek çağrıştırdıkları, hafızadan geri çağırdıklarıyla da kavurucuydu.
Her yeni ölüm,
diğer ölümleri de ilk gün acısıyla diriltir.
Kaç kitap yazarsanız yazın, bazen böyle dilsiz kalırsınız.”
Bu ifadeler ise kızı Delal’indir;
“Babam hâla o kaldırımda yatıyor. Bir el verin de kalksın...”

**
Bu Dünya’dan bir
Hrant Dink geçti,
yarası kanayıp durur...
Anısı yüreklerde, hep canlı!..
Dileğimizdir;
Kimse “güvercin tedirginliği” içinde yaşamasın!..