Bir bilim dalı olan historiografi, tarih yazımıdır ve toplum ile milletleri etkileyen eylemleri, olayları yer ve zaman perspektifinde anlatan, aralarındaki ilişkiler ile sonrası ya da öncesindeki diğer olaylarla bağlamları ve etkileşimleri parelelinde, her ulusun kurduğu medeniyeti kendi iç dinamikleri kapsamında değerlendirir...

Bu bilimde, Will ve Ariel Durant'ın yaklaşık kırk yılda yazdıkları on bir ciltlik ''The Story of Civilization'' eseri, bir kült yaratı olarak kabul edilir. Durant'lar, bütüncül ve objektif bir bakış acısı ile uygarlıkları sadece savaşlar, kahramanlıklar ve uygulanan dönem politikarı düzleminden anlatmayı bir tarafa bırakarak sıradan insanın günlük yaşamına odaklanıp, bu vizyon ile dönemin yaşam koşullarını irdelemeyi öncelerler... Bu kapsamda, 'Our Oriental Heritage'' isimli eserlerinde, 'Yunan ile başlatılıp Asya'yı tek cümle ile geçen' batı merkezli tarih anlatımlarına itiraz ederek, bu tür tarihçiliği 'ölümcül bir hata' olarak eleştirirler.

Durant'ların 20. yüzyıl öncesi, tarih boyunca çöken medeniyetleri dini ve laik entelektüellik arasındaki çekişme olarak analiz ettikleri görüşleri de bir hayli ses getirmiştir. Onlara göre, kırılgan olan geleneksel ve ahlaki kurumlar, bu çekişmelere dayanamaz. Uygarlığın başlangıcında, toplum ve yöneticiler için, dinin referansında oluşan inanç ve ahlak,toplum için yararlıdır. Zamanla artan bilgi ya da genel olarak bilim,teoloji ve mitolojinin insanlarda oluşturduğu dogma ve prangaları parçalayarak, bilim ve din arasındaki mücadeleden galip gelir ve toplumu dönüştürür. Dinin dayattığı yaşam biçiminden yoksun toplumun içine girdiği geçici kaos ortamında başka mitler, düşünceler ya da farklı sistemler için vasatlar meydana gelerek yeni bir medeniyetin doğuşu söz konusu olur!

HHH

Will ve Ariel Durant, altı bin yıllık yazılı tarihin beşiğini, ülkemizin merkezinde olduğu yakın doğu olarak belirler. Bugün batı kültürü olarak tanımlanan ve Girit, Yunan ve Roma ekseninde anlatılan tarım ve ticaretten ilk madeni paralara, geometri ve astronomiden saat ve takvime, mürekkep ve kağıttan alfabeye, okullardan tek tanrıcılığa, edebiyattan kozmetiğe, arabadan gelir vergisine her ne konu üzerinde durulursa durulsun hepsini yaratanlar, ırkları ve kökenlerini net olarak bilmediğimiz bir halkın kurduğu Sümer Uygarlığıdır. Sümerler, Durant'lar için gelmiş geçmiş medeniyetler arasında emsalsiz ve en yaratıcı olan uygarlıktır. Sümerlerin mirası, 'yaşamı iyi ve kolay yapan her şeyi' insanoğluna sunmalarıdır. Bu mirastan sonrasında Babiller, Mısırlılar nihayetinde de Girit, Yunan ve Romalılar yararlanacaktır.

Nitekim, 285 yasalık Hammurabi kanunları, özel mülkten aileye, ticaretten iş hukukuna, neredeyse bilimsel bir düzende, kendisinden binlerce yıl sonra kurulan kimi Avrupa devletlerinin modern medeni hukuk sisteminden daha gelişmiş içeriktedir.

Mısır medeniyeti bu kültürel aktarımda önemlidir ve  bu uygarlığına yönelimin en büyük hazırlıyıcılarından birisi de hiç kuşkusuz Napoleon'dur. Her ne kadar 1798-1801 yıllarını kapsayan Napoleon'un Mısır Seferi, doğu ticaret yolları üzerinde üstünlük elde etmek için yapılan bir  emperyalist girişim olsa da yanında götürdüğü yüzü aşkın mühendis, sanatçı ve bilim insanı, bugünün arkeolojisi, antropolojisi, astronomisi, demografi, mikroekonomi, dil ve tarih bilim dallarına eşsiz katkılar sağladığı gibi 'La description de l'Egypte' isimli mükemmel eser ile bulgulanan büyük bilgi hazinesi kayıt altına alınmış, Jean Francois Champollion'un üç dilde yazılmış Rosetta taşından yaralanarak hiyeroglifleri çözmesi mümkün olabilmiş, böylece antik çağ tarihi ve arkeolojisinin bir alt kolu olarak Egyptoloji (Mısır bilimi) ortaya çıkmıştır. Hiyerogliflerin, büyü ve sanatsal amaçlar dışında, dönemin tarihsel kayıtlarını tutmak için de kullanıldığının altını çizelim.

Will Durant'ın da vurguladığı gibi, böylece arkeolojinin en parlak konularından birisi olan antik Mısır, tekrar insanlığın bilgisine sunulmuştur. Sonuç olarak, uygarlığı eski Yunan'ın başlatmadığı, Sümerlerden Mısır'a geçen mirasın,savaşlar ve ticaret yolu ile eski Yunanlılarca deyim yerinde ise aşırılarak üzerine konulduğu kanıtlanabilmiştir.   

William James Durant, Fransız kökenli olup Massachusettts'e yerleşen Joseph Durant ve Mary Allard'ın çocuğu olarak 1885 yılında ABD'de doğdu. Saint Peter Üniversitesinden mezun oldu.New York City'deki Labor Temple Okulu'nda bir süre öğretmenlik yaptı ve doktora için Columbia Üniversitesine devam etti.1926 yılında kaleme aldığı 'Felsefe'nin hikayesi' isimli kitabı ile popüler bir isim haline geldi. Öğrencisi Chaya(Ida) Kaufman ile evlendi ve beraberce kırk yıllarını verdikleri devasa eserleri on bir ciltlik ''The Story of Civilization' ı yazdılar. Bu çalışmanın onuncu cildi olan 'Rousseau ve Revolution' ile prestijli Pulitzer ödülüne hak kazandılar, ayrıca Amerikan Kongresinin verdiği en büyük nişan olan Presidential Medal of Freedom ile onurlandırıldılar.  

Durant, oryantel mirasımız(Our Oriental Heritage) kitabında,'' bugün Babil'in kalıntılarına bakanlar,Fırat Nehrinin kenarındaki bu çorak toprakların, bir zamanlar astronomiyi yarattığını,tıbbı geliştirdiğini,dilbilgisini bilimselleştirdiğini,yasa metinlerini ilk olarak kaleme aldığını, Yunanlılara fizik.matematik ve felsefeninin temel ilkelerini öğrettiğini,Yahudilere dünyaya tevdi edecekleri mitolojiyi verdiğini, karanlık Avrupa ortaçağ ruhunu dağıtmak için kullanılan bilimsel ve mimari irfanın kaynağı olduğunu tahmin etmeleri mümkün değildir.'' der..

Tarihi ve insan kültürünün evrimini, bireysel deneyimlerinden yola çıkarak kaleme alan,bu sıradışı perspektif ile uygarlıkları araştıran ve kendine özgü analizleri eşliğinde kült tarih ansiklopedilerini insanlığa armağan eden Will ve Ariel Durant'ın anısı önünde saygı ile eğiliyoruz.