Gerçekten ilahi tesadüf… Mehmet Karabel usta da köşesinde yer vermişti. Asel 2 yaşındaydı, Konya’da yaşıyordu. Teyzesinin evinde oynarken balkondan düştü. Kurtarılamadı, beyin ölümü gerçekleşmişti. Nurgül - Mustafa İnan çifti kahrolmuştu, ateş düşmüştü yuvalarına. Asel’i organlarını bağışlamaya karar verdiler o tarifsiz acıya boğulmuşken. Böbrekleri Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'ne, karaciğeri ise Bursa'ya gönderildi. Kalbi de İzmir’e… Bütün mesele, bir cana can olmaya katkı koymaktı.

xxxx



Öykünün bundan sonrası daha ilginçti. İzmir’de yaşayan Merve-Mürsel Adıyaman çifti de 2 yaşında bir kız çocuğuna sahipti. Bu kadar da olmaz demezseniz; onun da adı “Asel”di! Dört aylıkken geçirdiği zatürrenin ardından doktorlar minik Asel’e “kalp yetmezliği” teşhisi koymuşlardı. Çözüm, kalp nakliydi! Hep bir haber bekliyordu Adıyamanlar; “Mucize gibi bir şey olsun. Aniden. Her şey değişsin…”

Örneğin İzmirli Asel’e, Konyalı Asel’in kalbi derman olamaz mıydı. Olurdu…Olurdu…O mucize “aniden” gelirdi, gelmişti de işte! Ziya Osman Saba’nın ünlü sözü bir kez daha gerçekleşmişti: “Bütün saadetler mümkündür. Bahtsızların biraz gülümsemesi, körlerin gün görmesi, mümkündür bütün mucizeler…”

Dertleri derya gibi olsa da Adıyaman çifti için bir umut ışığı çoktan görünmüştü…

xxxx

Uzatmayalım; bir 'organ nakli trafiği' yaşanırken, Konyalı Asel gözyaşlarıyla cennetine uğurlanıyordu. Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahi Ana Bilim Dalı’nda gerçekleştirilen başarılı bir operasyonla İzmir’deki adaşına minik kalp nakledildi.

Hayata tutunan İzmirli Asel’di! Yeni kalple o hayata “Merhaba” diyendi Asel! Ameliyatı 20 günü geçti, sağlık durumu da gayet iyiydi. Karabel Usta’nın dediği gibi; “Adaşı Asel’den aldığı kalple hayata tutunduğunu bilmiyor kuşkusuz o ama büyüdüğünde öğrenecek; gün gelecek kalbiyle yaşadığı Konyalı Asel’in kabrine İzmir’den getirdiği çiçekleri bırakacak ve dua edecekti…”

xxxx

Şairin dediği gibi: “Bahar gelmişti güneşin doğduğu yerden” Adıyaman çiftinin yuvalarına.

Hala hastanede olsalar da, “Her sabah mutluluğa açıyorlardı pencerelerini”.

Sonra da “Aselim, çocuğum uzat ellerini” diyorlardı. Ve o küçük bir pembe çiçeğe benzeyen Asel, 'göklere, denizlere doğru büyümekteydi' artık…

xxxx

Aslolan hayattır! En değerli şey insan için hayattır. O hayat akıyor, durmaksızın. Onun içinden ve dışından… Hepimizi şaşırtan şaşırtan “mucizeler”iyle. Nasıl der Batılılar?: “La vie est belle!”

Yani; “Hayat güzeldir” insanı olgunlaştıran kederiyle, acılarıyla, sevinçleriyle!

Ne diyordu Özdemir Asaf: “Mesafe uzaklıklarda değil/ Mesafe fedakarlıkta…”

Konya’dan İnan çiftinin fedakarlığı, İzmir’de Adıyamanlar’a bir hayat bahşetmişti.

Her kalp kendi mucizesini bekler.”

Ne güzel bir cümle değil mi?