Yorgun ruh halimiz günlük yaşama vuruyor. Otobüste, işte, sokakta ve belki de evlerde gerginlik var. Bunun en temel nedeni, kafaların karışık, gerçeğin bulanık olması.
Başbakan'ın açıklamalarına göre, bir binbaşı önemli bilgi için MİT'e gelmek istiyor. Bu güne kadar bildiğimizden daha erken, tahminen saat 15.00 civarında MİT Müsteşarı tarafından kabul ediliyor.
Yine Başbakan'a göre o binbaşı “Ben izindeydim, beni geri çağırdılar. Dediler ki 19.00'da hazır ol. Görevin helikopterle gidip MİT'i bombalamak, Hakan Fidan'ı alıp gelmek” diyor.
Onun üzerine MİT Müsteşarı Genelkurmay Başkanı'na giderek bu bilgiyi aktarıyor. Saat 20.00'ye kadar birlikte bulunuyorlar. O sırada Genelkurmay Başkanı sağa sola talimatlar gönderiyor.
Sonrası malum.
Televizyonlardan açık açık izlenen darbe girişimi ve halkın direnişi.
En az bizim kadar Başbakan da merak ediyor ki, yaşanan bu süreci MİT Müsteşarı'na soruyor. Hatta bu bilginin Başbakan'a ve Cumhurbaşkanı'na neden haber verilmediğini de soruyor.
Ve yine Başbakan'ın sözleriyle, “Bunun cevabını veremedi...”
***
CNN Türk’te yayınlanan Tarafsız Bölge programında Ahmet Hakan’ın sorularını yanıtlayan 26. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ ise, MİT’in ordudaki Fethullahçı isimleri bilmesine rağmen, TSK’ya sekiz yıl boyunca bilgi vermediğini öne sürdü. “2007-2011 yılları arası AKP’nin cemaatle tam ittifak kurduğunu” söyleyen Başbuğ, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a ise “Bakın böyle bir tehdit var. Bugün bize yarın size” dediğini, Erdoğan’ın da kendisine “Ya komutanım çok büyütüyorsun” dediğini söyledi.
***
İki konuşma da hepimiz tarafından merakla dinlendi. Peki kafalar aydınlandı mı?
Bence hayır.
Aksine soru işaretleri arttı.
Hem Başbakan'ın, hem eski Genelkurmay Başkanı'nın açıklamaları, üzerine de Cumhurbaşkanı'nın “istihbarat zaafiyeti var” sözleri, haklı olarak gözleri Milli İstihbarat Teşkilatı'na yöneltti.
Bu konuda açıklama var mı?
Yok...
Başlatılmış bir soruşturma var mı?
Yok...
Böylesine bir eksiklik nedeniyle görevinden alınan, uzaklaştırılan kimse var mı?
Yok...
***
İşte bu sorulara doyurucu, gerçekçi ve inandırıcı yanıtlar verilmediği sürece, hepimizin aklı inanmakla inanmamak arasında gidip gelecek.
Göz göre göre geldiği belli olan darbe girişiminin, nasıl olup devletin tepesindeki iki isme haber verilmediği konusu sanırım önümüzdeki günlerde, karmaşanın azalmasıyla masaya yatırılacak en temel konu olacak.
Bu konuda daha önce yapılmış açıklamaları gözden geçirdim.
Darbenin ilk günlerinde bazı gazetelerde Hakan Fidan'a dayandırılarak yapılan bir kaç haberde, gecikmenin nedeni olarak; gelen bilginin ham olduğu, çeşitli kaynaklarca tam olarak doğrulatılmadan Cumhurbaşkanı ve Başbakan'a aktarılmadığı söylenmiş.
Yani MİT karargahına kadar giden ve görevinin MİT'i bombalamak ve müsteşarını da alıp getirmek olduğunu söyleyen Binbaşı'ya inanılmamış...
***
İşte burada yeni sorular ortaya çıkıyor.
Eski Genelkurmay Başkanı'nın 2007-2011 yılları arasında bilgi vermediğini (ya da bilgisi olmadığını) söylediği ve darbeyi ihbar eden Binbaşıya güvenmeyen MİT, on binlerce kamu çalışanının işten atılmasına, üniversitelerin, okulların, hastanelerin, vakıfların, derneklerin, gazetelerin, televizyonların kapatılmasına gerekçe yapılan raporları nereden ve nasıl verdi?
Ya bu bilgiler vardı verilmedi.
Ya da birileri gizledi, şimdi ortaya çıkardı.
Oysa gerçek tektir.
Ve gerçeklerin er geç ortaya çıkmak gibi huyu vardır.
Bu ve benzeri sorular yanıtlarını buldukça, gerginliğimizin de, kafa karışıklığımızın da gideceğinden emin olabilirsiniz.