Başarısız darbe girişimi sonrası toz duman olan günlük hayat olağan akışına dönemiyor bir türlü. Çünkü olağünüstü halli günlerden geçiyoruz.
Toz bulutu dağılmadan Kanun Hükmünde Kararname ile çeki düzen verilmeye çalışılan sistemimiz de her geçen gün imdat çığlıkları atıyor.
Ve bu arada korkunç derecede yaygınlaşan linç ve jurnal kuyruğu.
Birbirlerini gammazlayan, rakiplerini ekarte etmek için ellerinde dilekçe kapı kapı dolaşanlar, isimsiz, imzasız elektronik posta ile kızdığı komşusunu şikayet edenler...
OHAL cadı avına dönüşüyor korkusu ile kafalarını camdan dışarı çıkartmaya çekinenler...

***

Darbenin bütün faturasının kesildiği Türk Silahlı Kuvvetleri ile ilgili son çıkan Kanun Hükmünde Kararname'nin yarattığı tartışma uzun sürecek.
Çünkü yapılan değişikliklerin yaratacağı olumsuzluklar göz önüne alınmadan yapılan düzenleme, yapısal sorunları çözmekten çok TSK'nın kapısına kilit vurmaya yönelik görülüyor.
Anayasamıza göre sorumsuz bir Cumhurbaşkanı'nın vereceği emirleri uygulayacak olan TSK'nın, uygulamada doğacak aksaklıklar için kimi sorumlu tutacağı belli bile değil.
Kaldı ki, bugün hükumet ile Cumhurbaşkanlığı arasındaki uyuma dayanan bu değişikliğin, farklı düşünen hükumet ile Cumhurbaşkanı arasında nasıl bir kaos yaratacağı belli bile değilken.
Üstelik parlamentonun dışlandığı OHAL günlerinde, darbeye karşı birleşmiş ve ortak kaygı içinde hareket eden iktidar ve muhalefet varken.

***

CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun, “Türkiye'de bütün siyasi partiler darbeye karşı çıktı. Sivil toplum karşı çıktı. Sendikalar karşı çıktı. Çok olumlu bir hava doğdu. Şimdi darbeye karşı çıkan toplumun tüm kesimlerini dışlayarak, devleti yeniden şekillendirmeye kalkıyorlar. Bu çok olumlu havayı, çok olumlu atmosferi zehirler” sözleri hiç de yabana atılacak eleştiri değil.
Kılıçdaroğlu'nun uyarısı, OHAL yetkilerini aşan kararların KHK ile alınıyor olması ve parlamentonun devre dışı bırakılması.
Bu eleştiriler ana muhalefet partisine önemli görev düştüğünü gösteriyor.
OHAL, iktidara muhalefet olanlara karşı cadı avına dönüşmeden, at izi it izine karışmadan ana muhalefetin daha aktif olmasını zorunlu kılıyor.
CHP'nin yanı sıra bütün sosyal demokrat, sol ve ilerici muhalefetin bundan sonra yapacağı en iyi şey, iktidarın darbe fırsatçılığı yaparak yıllardır gerçekleştiremediği dönüşümü yapmasına fırsat vermemektir.
Meydanlarda “demokrasi nöbeti” adı altında karşı çıkılan cemaat yapısının, aslında bu iktidarın besleyip büyüttüğü ve darbeye zemin hazırlattığı unutulmamalıdır. Aksi takdirde tıpkı askeri okulları kapatarak “darbe” sorununu çözdüğünü düşünen iktidara, yeni fırsatlar yaratıp dinci-faşist başka bir iktidarın önü açılabilir.

Bir OHAL fırsatçılığı da bizden.
Kanun Hükmünde Kararname ile kapatılan İzmir merkezli Ege'de Sonsöz Gazetesi'nin sahibinin, genel yayın yönetmeninin, iktidar partisinin danışmanı ve büyükşehir meclis üyesi ile resim çektirip sosyal medyada paylaşmasının ardından gelen tepkiler hiç de anlaşılır değil.
Adı üzerinde olağanüstü bir dönemden geçiyoruz.
Böyle dönemlerde alınan kararların çoğu, normal döneme geçildiğinde tek tek ortadan kalkıyor. Büyük hatalar yapılıp, büyük yaralar açılabiliyor.
İnsanların hayatı kararıyor.
Böyle bir dönemde sıfatı “gazetecilik” olanların cadı avına çıkması, OHAL'den yararlanarak rakiplerini ekarte etmeye çabalaması hoş değil.
Gazetecilerin de eksikleri, yanlışları olabilir, ama elinde kaleminden başka hiçbir şeyi olmayan bir gazetecinin “terör örgütü” ile ilişkilendirmesini doğru bulmuyorum.
Bu linç girişimini de, benzeri girişimleri de “darbe fırsatçılığı” olarak görüyorum.
Çare daha çok demokraside.