Öğretmenlerimizin günü yarın. Hangi öğretmenlerimizin? Üç kuruş maaşıyla ay sonunu getiremeyip pazar meydanlarında tezgah açan öğretmenlerimizin. Doğunun zemheri kışında taşıdığı odunlarla sınıfını ısıtmaya çalışan öğretmenlerimizin. Güneydoğu'da terör tehdidi altında, uykusuz gecelerin sabahında öğrencilerinin saçlarını okşayan öğretmenlerimizin. Ve tabii ki, atanamayan on binlerce öğretmenlerimizin.
Ulu Önder Atatürk'e “Milli Mektepler Başöğretmeni” unvanı verilişinin yıldönümü aynı zamanda Öğretmenler Günü. Siyasilerin birkaç yalan-dolan vaatleri, uydurma, göstermelik kutlama törenleri, vıcık-vıcık, yapmacık övgüler. Hiçbiri ne atanamayan öğretmenlerin yaralarını sarabilir, ne de geçim sıkıntısı ve baskı altındaki öğretmenlerin dertlerine çare olabilir.
Her gelen bakan eğitime bir çomak sokup gidiyor. Erdoğan bile, Nabi Avcı'dan önceki bakanları bir kalemde harcadı. İyi güzel de bu bakanları Milli Eğitim'in başına kim getirmişti? Peki bunlar gitti, hesap sormuyorsunuz da, icraatları ne olacak? Bakın ilkokul ikinci sınıflara Arapça ders koyuyorlar. Minnacık çocuk nasıl anlayacak Arapçanın o zor harflerini. Yeniden Elifba'ya mı geçecekler?
Şimdi gelin Büyük Önder Atatürk'ün önderliğinde “ELİFBA'dan ABC'ye” geçişin öyküsünü, Latin harflerinin kabulünü kısaca hatırlayalım;
“Tarih 9 Ağustos 1928. Yer İstanbul Sarayburnu Parkı. Ata, Halk Partisi'nin düzenlediği bir eğlenceye davetlidir. Eğlence devam etmekte, Ata küçük bir deftere notlar almaktadır. Aldığı notlar bir yıldır üzerinde çalıştığı Latin harfleriyle ilgilidir. Notlarını tamamlar ve yanında bulunan Gazeteci Falih Rıfkı'ya yüksek sesle okumasını söyler. Latin harfleriyle yazılan bu notlar tarihe Sarayburnu nutku olarak geçer;
“...Arkadaşlar bizim uyumlu, zengin dilimiz yeni Türk harfleriyle kendini gösterecektir. Yüzyıllardan beri kafalarımızı demir çerçeve içinde bulunduran, anlaşılmayan, anlamadığımız işaretlerden kendimizi kurtarmak, bunu anlamak zorundayız. Anladığımıza bütün dünya yakında tanık olacaktır. Buna kesin inanıyorum.”
Atatürk, Falih Rıfkı'nın okuduğu nutkun devamını kendi getirir;
“Çok işler yapılmıştır. Ancak bugün yapmak zorunda olduğumuz son değil çok gerekli bir iş daha vardır. Yeni Türk harflerini çok çabuk öğrenmeliyiz.
Artık geçmişin yanlışlarını kökünden temizlemek zamanındayız. Yanlışları düzelteceğiz. Yanlışların düzeltilmesinde bütün yurttaşların çalışmalarını isterim. En sonunda bir yıl, iki yıl içinde bütün Türk toplumu yeni harfleri öğrenecektir. Ulusumuz yazı ile kafasıyla bütün uygarlık dünyasının yanında bulunduğunu gösterecektir.”
Daha sonra Latin harflerini seçecek komisyonun, bu alfabenin benimsenmesinin 10-15 yıl sürebileceğini söylemesine karşılık Ata'nın cevabı kesindir;
“Bu ya üç ayda olur, ya da hiç olmaz.”
Öyle de olmuştu. Aradan henüz iki ay geçmiş, 1 Kasım 1928'de ABC'ye geçilmis, Harf Devrimi gerçekleşmişti.
Şimdi ilkokul bebelerine Arapça'yı öğretmeye çalışacaklar. Elifba'ya dönme sevdasındalar. Bu ulusun Atatürk devrimlerinin tahrip edilmesine izin vermeyeceğini hala öğrenemediler.