Geçmişimizde, geleneğimizde şiir hep vardı. Bugün de şiir var yanı başımızda... Ne ki bir yanımız şiire dursa da şiirden, şiir kitabından uzak kalıyoruz! Bunca yazın dergisi, bunca şiir kitabı... Ne kadar okunduğuna gelince, içler acısı!
Sanki “medyatik”, “popüler” olana daha bir tutkuyla sarılıyoruz. Oysa şiir değil mi topluma umudu, sevgiyi, barışı, dayanışmayı, direnmeyi, aydınlanmayı öneren, yaşam karşısındaki duruşu varsıllaştıran…
Şiir herkesi sever! Şiirden kaçanları, hoşlanmayanları, nefret edenleri bile... İçinde şiir kırıntıları bulunan insanlarla dünya kuşkusuz çok daha yaşanası olmaz mı?
Peki şiiri kim sevmez? Yanıtı ben vermeyeyim. Altmış kuşağı şiirimizin coşkulu şairi Özkan Mert versin: “Hükumetler ve ordular şiir sevmez. / kutsal kitaplar, peygamberler / ve yasalar / şiir sevmez. / filozoflar şiirden korkarlar. / çünkü ekmeğini elinden alır şiir filozofların. (…) Fakat şiir aldırmaz / borcu yoktur hiç kimseye / bir fırtına bırakır / tarihin önüne / çeker gider. / şiir herkesi sever.”
Ülkü Tamer “Şiir İçin Cevaplar”da şiiri duvarın şarkısı, elmanın kurdu, böğürtlenin tozu, gecenin kardeşi, gündüzün annesi, yüreğin büyükbabası, yaşamanın örtüsü, tarlanın sürülmesi, mermerin sunduğu damar olarak görür. O “Şiir ateşin habercisidir, / yangının kundakçısı. / Yanardağın üstündeki kuştur şiir” diyerek de şiiri boyutlandırır.

Bugün Dünya Şiir Günü. Şiire heves edenlerin, okumayı sevenlerin, şiir yazanların, şairlerin hepsinin şiir günü kutlu olsun.
Bugün, sanırım yurdumuzun birçok yerinde şiire ilişkin izlenceler, toplantılar gerçekleştiriliyor, şiirler okunuyordur...
İlk kez 1999 yılında UNESCO tarafından duyurulan, dünya çapında kutlanan Dünya Şiir Günü'nün amacı "farkındalık yaratmak, ulusal, evrensel, bölgesel şiir devinimlerine diri güç sağlamak" diye de niteleniyor.

***

Gün 21 Mart’a ererken, bir hüzün de kaplar içimi. Şiirine aşkı, sevdayı, coşkuyu, toplumsal olguyu da katan, şiir yoldaşım dediğim şair Ayhan Can’ın da ölüm yıldönümü bugün.
Dünya Şiir Günü’nü gösterirken tarih; belki 20 Mart gecesi, belki 21 Mart sabahı... Çünkü Seferihisar Doğanbey’deki evinde, yatağında ölü bulundu şair! Yıl 2012’ydi.
Kartalyuvası gibi bir ev... Denize tepeden bakan... Her bahar bahçesinde şeftali, kiraz, erik, kayısı ağaçlarının çiçek açtığı... Güllerinin şiir gibi koktuğu... “Yeryüzünü ve gökyüzünü şiirlerle birleştirdim” dediği Doğanbey’deki evden ses kesilmişti, kalem susmuştu!
Hâlâ kulaklarımda çınlıyor şu sözleri de: “Şarkı, türkü söyler gibiyimdir. Coşkuyu yakalıyorum, yeryüzü, gökyüzü avuçlarıma giriyor. Mağmaya dalıyorum, bir yeraltı ırmağı gibiyim.”

***

Her kargaşanın, kötü gidişin, karabasanın, kanlı olayın karşısında bir başka duyar, bir başka seslenir şair.
Bilinçsiz ve sorumsuz davranmaktan, yozlaşmaktan, bilgisizlikten, karanlıktan, vurdumduymazlıktan, sevgisizlikten kurtarıp kendimizi aydınlığa, ışığa koşmalıyız; gerginlik, kutuplaşma, düşmanlık, çatışma üreten politikalar, dili ve biçemi, uygulamalarıyla ortadan kalkana dek... Başka çıkar yol yok!
Yıkımların, kıyımların, öldürümlerin, savaşların, kinlerin olmasını istemediğimiz güzel, yaşanası bir dünya için, şiiri sevelim, şiirce düşünelim, şiirle dost olalım diyorum. Dayanışmanın, paylaşmanın, sevginin, barışın, aşkın, direncin, toplumsal duyarlığın, aydınlığın şiirini düşünmekten, yazmaktan geri durmayalım.