Bu sene bazı nedenlerden Urla'daki yazlığımıza geç geldik. Dolayısı ile İskele Atatürk Mahallesindeki Gazeteciler Sitesindeki meslektaşlarım ve dostlarımla doyasıya kucaklaştık. Tabii ki komşularım elektrik bağlantıları, yeni yapılar sebebiyle ara sokak yollarının delik deşik olduğundan yana yakıla bahsettiler. Hatta bir dostumda otomobillerden dökülen vida ve somunlarını göstererek "tamircilere gün doğdu" demeye kadar şikayetleri sıraladı. Her geçen gün üst üste gelen benzin ve motorin zamlarının çarşı-pazara olumsuz yansımaları da 40 dereceleri bulan kavurucu sıcakları kadar bütçelerimizi sarstığı sohbetlerimizin odak noktası oldu. Meyve ve sebze fiyatlarının semt pazarlarını adeta sinek avlama noktasına getirdiği de mizah yollu anlatıldı
Amasya'daki Uluslararası Atatürk Kültür ve Sanat Festivali'nden dönen değerli dostum ödüllü mizah yazarı Savaş Ünlü' de ayağının tozu ile İzmir'e dönmüş. Hemen bir araya geldik. O' da Amasyalı dostlardan kucak dolusu selamlarını bana aktardı. Bana mis kokulu Amasya elmasını da hediye olarak verdi.
Bir Gazeteci- yazar olarak ünlü bir mizah yazarı ile konuşurken konuyu hep sebze ve meyve bahçelerine getirip dünle bugünü mukayese ettik.
Takdir edersiniz ki, bu rakamlarla adeta bir ironi denizinde yüzer gibi olduk! Ama neyse ki, hep çocukluk günlerine doğru kulaç atıp meyve bahçelerinde geçen mutlu, huzurlu anılara tutunup nefes aldık. Değerli okurlarım ben de sizlere sevgili kardeşim Savaş Ünlü ile konuşmalarımızın ışığında bugünkü yazıma kimlik, aidiyet ve kültürel hafıza ile gireyim.
DALLARI BASTI KİRAZ
Çocukluğumun rüya gibi geçen yılları aklıma geliyor. Ne güzeldi o yıllar. Bir günü bir ömre bedeldi. Her mevsimin kendine özgü güzelliği vardı. İlkbaharı ayrı, sonbaharı ayrı güzeldi. Doğanın kucağında yaşardık mevsimleri. Takvime de gerek duymazdık. Badem ağaçları bir gelin gibi donanınca bahar gelmiştir artık. Uyanan doğa bizi de uyandırmıştır kış uykumuzdan. Dutlar tatlılaştı mı, yazın eli kulağındadır. En güzel mevsimdir bizler için. Çocuklar avareliğin tadını sonuna dek çıkaracaklardır. Ağaçlara çıkıp inecekler, belki de düşecekler ama mevsimi yaşayacaklardır. Ağaçtan düşüp de elini kolunu kırmayan incitmeyen çocuk yoktu.
Bahçelerimizin en güzel süsleriydi meyve ağaçları. Eriğinden kirazına, kayısıdan armuda tüm meyveler bizler içindi. Bahçelerdeki ağaçlardan toplanan meyveler evlerimize yettiği gibi komşulara da göz hakkı olarak dağıtılırdı.
Akşamları sokağa çıkan biz çocuklar için de meyve ağaçları bir eğlenceydi. Arkadaşlar arasında planlar yapılırdı. Bu gece bizim bahçeye dalacağız. Bizim bahçedeki ağaçlardan meyve toplayıp yiyeceğiz. Ertesi akşam başka bir arkadaşın bahçesine dalardık. Kız erkek fark etmezdi, meyve toplama oyununda herkese yer vardı. Bahçelerde köpekler olsa bile onlar da oyuna dahil olurdu. Bahçenin sahibi de aramızdaydı. Köpekler havlamayı bırakın kuyruk sallarlardı. Dostça davranırlardı bahçedeki meyveyi çalan çocuklara.
İlkbahardan güze dek meyveye doyardık. Evlerde meyveler kuyuya sarkıtılırdı. Sular da öyle. Kuyu nasıl da soğuturdu onları. Buzdolabının hayalini bile kuramazdık. Tatlı tatlı geçen çocukluk yılları, belleğimizde öyle bir tat bıraktı ki unutmak mümkün değil.
Geçenlerde Hatay pazarında gezerken aklıma geldi bu anılar. Emekli olduğu her halinden belli olan bir beyefendi bağırıyordu fiyatlar karşısında.
-Erik mevsimi geçti, geçiyor erik alamadık. Yenebilecek en ucuz erik 250 lira. Kiraz mevsimi de geçecek kiraz alabilene aşk olsun. İyi kiraz bin liraya kadar tırmanıyor. Çoluk çocuk torun torba meyvesiz büyüyecekler.
Hak verdim halkın düşüncesini dillendiren bu beyefendiye. Ülkemiz bir baştan diğer başa meyve bahçesi gibi. Her tür meyve yetişiyor. Böyle olmasına karşın ne kiraza doyuyoruz ne de eriğe. Türkülerimize sinmiştir meyve zenginliğimiz: Dalları bastı kiraz, erik dalı gevrek olur…
Bundan sonra bu güzelim meyveleri türkülerde dinleyerek mi yetineceğiz. Son yıllarda aşırı bir fiyat artışı yaşanıyor. Her alandaki artışta meyveler de hakkına düşen pahalılığı fazlasıyla alıyor. Bu yıl soğuk hava dalgası meyveleri yok etti. Kuşkusuz bunun da payı fazla fiyat artışlarında. İnsanı fazlasıyla üzüyor meyvesiz geçen mevsimler. Meyveleri de dışarıdan mı alacağız? Tereciye tere mi satılacak? Zamanında muzla başlayan ithalat her alana yayılmış durumda. Limonu bile dışarıdan alıyoruz. İnsan ne diyeceğini, ne yazacağını bilemiyor.
Belli yaştaki kuşaklar meyveleri gördü, bol bol da yedi. Hem de en organiğinden. Beton bloklarda doğan yeni kuşak meyveyi boş verip meyve aromasıyla mı yetinecekler? Tarım politikası olmayan toplumlar meyveye, tarım ürünlerine uzaktan bakacaklar. İnsanı en çok da bu üzüyor. Saman bile dışarıdan alınıyorsa gerisini varın siz düşünün. Fasulye, nohut, mercimek, akla ne gelirse sıralayın, hepsi dışarıdan alınmaya başlandı. Hiçbiri Anadolu toprağında yetişen ürünün lezzetini verebilir mi?
Yine birler koro halinde türkümüzü söyleyelim: Dalları bastı kiraz… Sonra sıradaki türkü gelsin. Dünya devlerini dize getiren Voleybol Milli Takımımızın türküsü gelsin. Filenin Sultanlarıyla hep birlikte haykıralım: Erik dalı gevrek olur, basmaya gelmez.