Hala inkar etmeye çalışanlarımızın, ne yazık ki aramızda var olduğunu biliyorum! Sularımız kirlendi mi? Kirlendi! En önemli su havzalarımızdan Gediz başta olmak üzere Küçük ve Büyük Menderes, Bakırçay havzalarımızda nehirler, Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliği standartları çerçevesinde 3. veya 4. sınıf dediğimiz yani kirli ve çok kirli sular kategorisinde! Yıllar boyu bu havzalardaki nehirlere, akarsulara, derelere attığımız katı ve sıvı tehlikeli atıklarla, boşalttığımız atıksularla, hem bu sularımızı kirlettik, hem de bu havzalarda yer alan münbit tarım arazilerimizi, toprağımızı kirlettik!
Havamız kirli mi, evet kirli! Kış aylarında, özellikle havanın durgun olduğu, rüzgar hızının düşük olduğu günlerde, kesif bir kükürt kokusundan ve partiküler maddeden nefes alamaz hale geliyoruz. Bu günlük yaşamda hissettiğimiz durum, yakıt olarak kullanılan kükürt içeriği yüksek kalitesiz kömüre, hava koşullarına ve yanlış yakma gibi sebeplere dayalı bir olgu. Ama bizi ve dünyayı bekleyen daha büyük tehlike, Sera Gazları! Ve bunların içinde en önemlisi de karbon emisyonları; bu karbon emisyonlarının en önemli kaynağı da fosil yakıtlar! Konunun uzmanları, ülkemizde sera gazlarının 2012 yılına göre yüzde 133 arttığını sürekli olarak vurguluyor. BM Çerçeve Sözleşmesi'ne taraf olan ülkeler, dünyada en fazla +2 derecelik ısınmada mutabık kaldıkları halde bizim ülkemizde uzmanlara göre bu ısınma +4/5 derecelerdedir!
Şu bir gerçek ki, iklim değişikliğinin etkilerini artık hepimiz günlük yaşantımızda, yaşadığımız meteorojik koşulların değişkenliği ile hissediyoruz. Ancak esas olarak, iklim değişikliğinin yani şu başımıza dert olan karbon emisyonlarının daha nihai sonucunun farkında değiliz! İklim değişikliği küresel ısınma demek; kuraklık, su kıtlığı ve buna bağlı olarak yeterli gıda üretilememesi, yani AÇLIK demek! Bu sene badem, kayısı, cevizde sıkıntıyı hissettik, gelecek seneler diğer gıdalarımızda azalma, hatta yok olma ve buna bağlı olarak fiyat artışları hissetmeye başlayacağız! Yani bu sera gazları karbon, metan, buzdolabı ve klima gazları gibi florlu gazlar, azotoksitler vb. sadece havayı kirletmekle kalmıyor, ucu topraktan suya, gıdadan ekonomiye ve açlığa kadar uzanan ciddi bir tehdit yaratıyor!
Topraklarımızı tarım ilaçları ve döktüğümüz atıklarla kirlettik mi, kirlettik! 1. sınıf ve en verimli tarım topraklarımızı sanayiye, toplu konutlara, AVM'lere feda etmedik mi? Son günlerde televizyonlarda Tarım Bakanlığı'nın reklamları dikkatimi çekiyor, tarım arazilerimizi koruyalım, yapılaşmaya açmayalım gibi güzel ve genel doğrular çerçevesinde hazırlanmış bir kamu spotu! Peki ben merak ediyorum, tarımsal alanlardaki tüm bu yapılaşmalarda Tarım Bakanlığı görüş vermiyor mu? Bugüne kadar kaç adet ÇED raporuna korunacak tarım alanı olduğu için Bakanlık olumsuz görüş vermiş?
Lütfen! Hepimiz aynı geminin içindeyiz; açlığı, susuzluğu, havasızlığı hep beraber yaşayacağız! Kamu görevlisiyle, sanayicisiyle, STK’sıyla bilim insanıyla, paralısıyla parasızıyla yarattığımız kirliliğin içinde hep birlikte boğuşmalıyız! Umursamazlıktan ve önce kendimizi sonra birbirimizi kandırmaktan vazgeçelim artık! Çevre kirliliği vardır ve artarak devam etmektedir!