Evet, olabilir.

Yok, merak etmeyin. Türkiye değil, Türkiye’nin bölünmesi için yaratılan ve/veya bir araya getirilenler kendi içlerinde bölünebilir... “Çok sağlam, hayatta bölünmez” denen ‘AKP - Cemaat koalisyonu’ nasıl paramparça olmuşsa, AKP ve Cemaat’in de kendi içlerinde bölünmeleri işten bile değil.

Habertürk’te konuşan Bülent Arınç, Türkiye'nin zorunlu olarak apar topar seçime götürüldüğünü, oysa CHP'yle hükümet kurulabileceğini; Erdoğan'ın zaaflarının olduğunu, Davutoğlu'nun liderliğini çok sevdiğini; aktif siyasete ara verse de görüşlerini açıklamayı sürdüreceğini söyledi.

AK Parti’nin kuruluşunda ‘biz’dik, şimdi ‘ben’ olduk” diyen Arınç’ın şu sözleri AKP’de kopacak fırtınanın habercisi olabilir:

Karşımızdaki insanı bir yarı tanrı haline getirmek zorunda değiliz.”

Abdullah Bey’i herhangi biri gibi çağıramazsınız. Miting malzemesi yapamazsınız. Biz dolgu malzemesi değiliz… … Dışardan gelenlere bile bizden daha fazla değer verilmiştir.”

AK Parti’yi daha ileriye götürmek için Abdullah Bey’e ihtiyaç var’ derse, büyüklerimiz; o zaman kendisine bu izah edildiğinde, görevden kaçmaz.”

Arınç’ın sözlerinin zamanlaması ilginç… Erdoğan, Davutoğlu’na kendi Merkez Karar ve Yönetim Kurulu (MKYK) listesini kabul ettirebilmek için, “Binali Yıldırım’ı genel başkan yaparım ha!” şantajı yapmış ve buna yönelik olarak 900 delegeden Yıldırım için imza toplanmıştı.

Arınç, Erdoğan’a “Sen ilerde Binali Yıldırım’ı çıkarırsan, biz de Abdullah Gül’ü aday gösteririz” mi diyor yoksa? Beşir Atalay’ın, Arınç’ın söylediklerine atıfta bulunarak sarf ettiği “Ortak akıl, benim tespitim, ilk zamanlar kadar devrede değil” sözleri de çok anlamlı. Milletvekili adaylarının belirlenmesi aşamasında gerilimin artması sürpriz olmaz. Erdoğan’ın işi zor… İpleri bir kez gevşetti mi, geri dönüş olmadığını bildiğinden, hukuk tanımazlığı katlanarak artıyor; Anayasa çoktan ‘paspas’ oldu bile. Türkiye’de henüz önemli bir hukuki sorun yaşamasa da, uluslararası mahkemelerde açılabilecek (özellikle MİT TIR’ları ile ilgili) ve Almanya’da açılmış davalar başını çok ağrıtacak gibi. Türkiye’de de yargılanacağı gün yaklaşırken, birlikte bataklığa gömülmekten korkan akıllı bürokratların, hukuk dışı isteklere direnmeye başlamasına da çok kızıyor. Erdoğan’ın bölmeye çalıştıkları, birleşmeye başladı. Mecliste bir araya gelemeyen CHP’li, MHP’li ve HDP’liler sokakta yakınlaştı, bazıları belki de ilk kez karşı tarafla empati kurmayı başardı. Erdoğan, halkın yarısından çoğunun nefret ettiği birinin yönetiminde, ülkenin kaosa gittiğini fark etmiyor, ya da umursamıyor. Kurtuluşu şiddeti körüklemekte arayan Erdoğan, tıpkı PKK gibi giderek yalnızlaşıyor. Cemaat de zor durumda… Arka arkaya aldığı darbelerle sarsıldı; baskınlar, dershanelerin kapanması ve Öz’ün yurt dışına kaçmasıyla karizma iyice çizildi. Cemaat’e yakın Bahri Şenkal, internet sitesindeki yazısında CHP'lilerden, solculardan ve Kemalistlerden özür dilerken, “Din sizlerin ısrarla savunduğu gibi her şeyden önce ‘adalet’miş, ama biz dini sadece ‘ibadet’ zannediyorduk!” diye itiraf etti. ‘Dindar insanların’ hak, hukuk, şefkat, merhamet, nezaket, adalet ve empati ile, hatta çoğunun din ve iman ile ilgilerinin bulunmadığını yazdı. Günah defteri hayli kabarık olan ve bu günahları bir bir açığa çıkan Cemaat’ten kopuşlar da hızlanabilir…

Zaman birlik ve beraberlik zamanı; şiddetten beslenen ve medet uman Erdoğan ve PKK’ya karşı…