Aydınlar, ülkelerinin sorunlarına kayıtsız kalırsa “Ben aydınım” deme hakkına sahip değildir.
Aydın olmak için bilgiye, ahlaka, vicdana ve cesarete sahip olmak gerek.
Bilim adamı, sanatçı, yazar, gazeteci olabilirsiniz.
Mesleki kariyerinizin zirvesinde, çok üstün yeteneklere sahip olabilirsiniz.
Bütün bu niteliklere sahip olan her insan ille de aydın değildir.
Aydın olmak bir başka şeydir.
12 Eylül 1980 Askeri Darbesi’nden önce ve sonra birçok aydın öldürüldü, sakat bırakıldı, birçok aydın hapishanelere kapatıldı.
Dönemin askeri diktatörü Kenan Evren, YÖK Yasası'nı çıkartarak üniversiteleri baskıladı.
Üniversite rektör seçimlerine antidemokratik bir yöntem getirdi.
Mahalle halkı kendilerini temsil edecek muhtarlarını seçiyorlar.
Bütün odalar kendilerinin yönetimlerini seçiyorlar.
Ne yazık ki üniversitelerin akademisyenleri kendi rektörlerini seçemiyorlar.
Öğretim üyeleri, rektörlerini belirlemek için seçime gitse de son kararı Cumhurbaşkanı veriyor. Cumhurbaşkanı dilediği adayı üniversiteye rektör atıyor.
Yani seçimde birinci olan adayın rektör olacağının garantisi yok.
Seçimde en az oyu alan da rektör atanabiliyor.
Peki, durum buyken bu seçimi yapmanın sizce bir anlamı olabilir mi?
Bu şuna benziyor: Adam kusursuz gol atıyor, hakem düdüğü çalıyor, ofsayt diyor, atılan golü geçersiz sayıyor.
Maalesef üniversitelerimizdeki rektör seçimleri de buna benziyor.
Bizim hayalimizdeki o özerk üniversite kavramı artık yok.
Üniversiteleriniz özerk değilse, üniversitelerinizde bilimsel özerklik yoksa üniversitelerinizde
hak ve özgürlükler yoksa ve üniversitelerde düşünce ve vicdan baskı altındaysa bu üniversitelerden
aydın adam çıkmasını kimse bekleyemez.
Ülkenizde hukuksuzluklar diz boyu olduğu halde sizin hukuk fakülteleriniz buna sessiz kalırsa
bu hukuk fakültelerinden aydın adam çıkmaz.
İstisnalar hariç, bugün çoğu üniversitelerimiz rektörlerin arka bahçesi haline getirilmiş durumda.
Bugün ne yazık ki çok yetenekli olsanız da, çok bilgili olsanız da üniversitelerde akademisyen olmak, rektörlerin iki dudağı arasında, iktidarın ve siyasi yandaşların iki dudağı arasında…
Aydın adam, yüzünü ezilenlere dönerken sırtını egemen güçlere dayamaz.
Aydın adam, halkının sorunlarını korkusuzca haykırırken sırtını iktidarlara dayamaz.
Aydın adam, ezilen halklardan yanadır, ayrım yapmaz, ırkçılığa kafa tutar.
Mesela Aziz Nesin, imam gericiliğinden, dinci baskılardan nefret eder, ırkçılığa kafa tutar.
Mesela Emile Zola, ırkçılığa maruz kalan Yahudi subay Dreyfus’a sahip çıkar.
Ama Zola, eserlerinde Yahudi tefecilere, bankerlere karşı çıkar ve ezilen Yahudiler'in yanında yer alır.
Mesela Nesin, dağıtacak bayi bulamadığı için, “Marko Paşa” adlı dergisini sokaklarda kendi satar.
“Ben aydınım” diye geçinen ne aydınlar gördük memleketimizde…
Yaranmak için yalakalık yapan, korkarak kaçan ne aydınlar gördük memleketimizde…
Aydın olmak kolay değil efendiler.
Aydın olmak inanç ister, yürek ister, ahlak ister, vicdan ister.