Sevgili okurlarım, bildiğiniz gibi Hatay Milletvekili Can Atalay uzun zamandır içeride tutsak  tutuluyor. Anayasa Mahkemesi bu konuyu iki defa görüştü ve her ikisinde de hak ihlali olduğunu ortaya koydu ve karara bağladı. Bu karar Resmi Gazete'de yayımlandı. Gel gör ki Anayasa Mahkemesi'ni hiçe sayan bir İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi var. Bu kararı tanımıyor ve Can Atalay'ı serbest bırakmıyor. Can Atalay'ın dosyasını Yargıtay'a gönderiyor. Dünyanın hiçbir ülkesinde böyle bir hukuksuzluk, böyle bir hukuk tanımamazlık görülmemiştir. Can Atalay bir milletvekili ve Anayasa Mahkemesi'nin ihlal kararı vermesine rağmen hala içeride tutuluyor. Can Atalay'ı tutsak tutmak, onu seçen Hatay halkını da tutsak tutmak anlamını taşır. Bu durum, ülkede hukukun nasıl çöktüğünü, adaletin nasıl yok olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Dünya bu hukuksuzluğu görüyor. MHP lideri Devlet Bahçeli, Anayasa Mahkemesi'nin kaldırılmasını istiyor. Sayın Bahçeli bu cüreti nasıl gösteriyor? Anlamak çok zor. Anlaşılıyor ki İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, yukarıdan siyasi talep alıyor ve Can Atalay'ın serbest bırakılmasını engelliyor. 13. Ağır Ceza Mahkemesi, Anayasa'yı ve Anayasa Mahkemesi’ni hiçe sayıyor ve açıkçası anayasal suç işliyor. Bakın bu konuda görüşlerini sorduğumuz bilim adamı Prof. Dr. Halil Çivi şöyle diyor:

"Çağdaş hukuk ve hukukun üstülüğüne dayalı anayasal ve demokratik ülkelerde, başta siyasi iktidarlar ve  her mertebedeki mahkemeler olmak üzere, her bireyin, her kurumun ve  her türlü kararlar, tutumlar ve davranışların meşruiyet çemberi ilgili anayasanın çizdiği hukukilik çemberidir. İktidarların,  bireylerin ya da diğer tüm kurumların ilgili anayasal çemberin dışına çıkma hak ve yetkileri yoktur.

Hukukun üstünlüğüne dayalı demokratik toplumlarda anayasalara aykırı hiçbir karar verilemez. Verilse bile meşru olmaz. Aksi bir tutum ve davranış anayasal düzen çemberi dışına çıkmaktır. Bu durum meşru olmaz. Bu durum keyfiliktir ve suçtur. Böyle bir durum, Anayasa’yı çiğnemek anlamına gelir.

Demokratik ülkelerde, iktidarların meşruiyet sınırı anayasal hukuk çemberi içinde kalmak zorundadır. Halk, iktidarların anayasal düzene uyacağını düşünerek oy kullanır. Hiçkimseye sınırsız yetki için oy verilmez. 

Teokratik din devletlerinde bile, halife ve sultanların yetkileri ve fermanları dinsel hukukun sınırları içinde meşru olur. Bazı İslam din ulemasına göre de, eğer halife ya da sultan dinsel hukuka aykırı kararlar verirse o siyasi iktidara karşı meşru direnme ve iktidardan uzaklaştırma hakkı doğar. Teokratik devletin anayasası da dinsel hukuk ya da şeriattır.

Hukukun üstünlüğüne dayalı anayasal rejimlerde, en üst hukuk üretme kaynağı ve karar verme kurumu sadece anayasadır ve anayasa mahkemelerinin kararlarıdır. Anayasa Mahkemesi kararları kayıtsız, koşulsuz ve tartışmasızdır. Herkesi bağlar. Uyulması zorunludur.

Anayasalar her türlü iktidar ve meşruiyetin sigortasıdır. Anayasasızlık kaos ve anarşi olur."            Son sözüm: Peki bu hukuksuzluk ortadayken buna dur diyecek merci kim? Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK) nerede?