CHP'yi bir iç karışıklığa sürüklemek için başta eski Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Lütfi Savaş ve bazı parti içi sinsi odaklar CHP'ye savaş açmış durumda. Çok yazık. Açıkça ifade edeyim ki iki dönem belediye başkanlığı yapmış olan Lütfi Savaş çok nankör ve vefasız. Bu konuda benim görüşlerim şöyle : CHP’nin 2023 yılında gerçekleşen Kurultayı’ndan sonra ortaya çıkan iddialar ve bu iddiaların hem parti içindeki yansımaları hem de yargıya taşınmış olması açısından derin bir kaygı taşımaktadır.
Öncelikle, Cumhuriyet Halk Partisi gibi Türkiye’nin en köklü ve en büyük muhalefet partisinde yaşanan genel başkan değişikliği her zaman büyük bir siyasi etki yaratır. Kemal Kılıçdaroğlu’nun uzun yıllar süren liderliğinden sonra Özgür Özel’in genel başkan seçilmesi, hem parti içinde hem de kamuoyunda geniş yankı uyandırmıştır. Bu değişimin demokratik yollarla ve parti içi seçimle gerçekleşmiş olması, Türkiye’nin siyasi partilerinin olgunlaşma süreci açısından olumlu bir örnek olarak değerlendirilebilir.
Ancak, seçimden sonra ortaya atılan “hile yapıldığı”, “delegelere para verildiği” gibi iddialar, eğer somut delillere dayanmıyorsa, siyasi atmosferi bulandıran ve partilere zarar veren nitelikte olur. Bu tür suçlamalar çok ciddi iddialardır ve hukuki zeminde ele alınması doğaldır. Ancak dikkat çekici olan nokta, Kılıçdaroğlu’nun avukatının yaptığı açıklamadır. “Biz bu iddianın ne müştekisiyiz ne de tarafıyız” ifadesi, Kılıçdaroğlu’nun veya ekibinin bu iddiaları sahiplenmediğini ve dava sürecinde aktif bir rol almadığını gösteriyor. Bu da iddiaların doğrudan Kemal Kılıçdaroğlu cephesinden gelmediğini, belki dış bir odaktan ya da içerdeki başka bir klikten kaynaklandığını düşündürmektedir.
30 Haziran’da görülecek dava bu bağlamda önemli. Eğer gerçekten somut delillerle ortaya konmuş bir rüşvet, yönlendirme veya usulsüzlük varsa, bu durum sadece CHP’yi değil, Türkiye’de siyasi partilerin nasıl çalıştığına dair genel kamu güvenini de etkiler. Ancak eğer iddialar mesnetsiz çıkarsa, bu tür girişimlerin amacı daha çok CHP içinde kafa karıştırmak, kamuoyunda yeni seçilen genel başkanın meşruiyetini tartışmaya açmak ve partiyi içten bölmek olabilir.
İşte bu noktada devreye giren “iktidarın CHP’yi karıştırma planı” iddiaları da ciddiye alınmalıdır. Türkiye’de siyasi iktidarın muhalefet partileri üzerinde çeşitli yöntemlerle baskı kurduğu, hatta zaman zaman manipülasyon yaptığına dair pek çok örnek geçmişte yaşandı ve yaşanmakta. Devlet aygıtının, özellikle yargı mekanizmasının siyasallaşması, muhalefet içindeki çatışmaları körüklemek için kullandığı toplumda ortak bir kanı. Eğer dava süreci, hukuk devleti ilkeleri dışında yürütülürse veya siyasi bir mühendisliğin parçası olduğu izlenimini verirse, bu durum hem yargıya olan güveni sarsar hem de siyasetin rekabetçi ama adil doğasına büyük zarar verir.
Bununla birlikte, CHP’nin içinden gelen farklı sesler ve çekişmeler de bu tür durumların doğmasına zemin hazırlamaktadır. CHP, büyük bir kitle partisi olduğu için içinde farklı eğilimler, vizyonlar ve stratejiler doğal olarak barınır. Ancak bu farklılıklar sağlıklı bir demokratik tartışma zemini içinde çözülmezse, parti içi demokrasi zayıflar ve dış müdahalelere açık hale gelir.
Sonuç olarak, bu dava ve etrafındaki iddialar, Türkiye siyasetinde hem iç çekişmelerin hem de dış müdahale iddialarının nasıl iç içe geçebileceğinin somut bir örneği olabilir. Bu noktada hem CHP’nin kurumsal yapısı hem de kamuoyunun bilinçli ve sağduyulu yaklaşımı belirleyici olacaktır. Gerçekten adaletli ve şeffaf bir yargı süreci yürütülmesi, hem partilerin iç işleyişinin hem de demokrasinin sağlığı açısından büyük önem taşır. Eğer bu süreç bir siyasi araç olarak kullanılırsa, en büyük zararı halkın siyasete ve demokrasiye olan güvenini zedeleyecektir.