Ocak ayını geride bıraktık. Ocak ayı gazeteciler için hüzün ayıdır, kayıpların ardından acıların tazelendiği, eleştiri ve özeleştiri ile yüklü anma panellerinin yapıldığı aydır. 

8 Ocak 1996’da Metin Göktepe’yi yitirdik. Olayları takip eden Evrensel muhabiri genç gazeteciyi döverek katleden polisler toplumun vicdanında unutulmaz bir yara açtı. 

19 Ocak 2007’de bir Türkiye sevdalısı, doğup büyüdüğü ülkesinde güvercin tedirginliğinde yaşadığını itiraf eden Agos Gazetesi yazarı, Gazeteci Hrant Dink’i vurdular. Vuran yaşı itibarı ile en az cezayı alacak bir tetikçiydi, şimdi elini kolunu sallayarak dışarıda geziyor. 
Tetikçi de serbest kaldı, cinayeti planlayıp, silahı katilin eline verenler ise ortaya çıkarılamadı. 
24 Ocak 1993, Türkiye’de milyonlarca insan Uğur Mumcu için gözyaşı döktü. Bir pazar sabahı arabasının altına yerleştirilen bomba ile korkusuz kalem, araştırmacı yazar Uğur Mumcu katledildi. 

31 Ocak günü evinin önünde silahla vurularak öldürülen hukukçu, siyaset insanı, yazar, Atatürkçü Düşünce Derneği’nin kurucusu Muammer Aksoy’un cenazesinde Uğur Mumcu üniversiteden hocasının fotoğrafını  taşıyordu. 

24 Ocak-31 Ocak haftası her yıl “Uğur Mumcu ve Muammer Aksoy Haftası” olarak anılıyor. Paneller, söyleşiler, anmalar yapılıyor. Dün de öyle bir paneldeydik. Atatürkçü-yazar Bilim adamları Prof. Dr. Ergun Aybars, Prof. Dr Halil Çivi ve gazeteci-yazar, siyaset insanı Atila Sertel’in katıldığı bir paneldeydik. Atatürkçü Düşünce Derneği Karşıyaka Şubesi’nin panelinde üç beş genci saymaz isek 68 kuşağının çok önemli isimleri paneli izledi.
Muammer Aksoy anıldı, Uğur Mumcu anıldı ama asıl vurgular Atatürk’ün siyasal ve Cumhuriyetçi çizgisi üzerineydi. Atila Sertel panelde Aksoy ve Mumcu’nun çizgisini ortaya koyarken şu cümleler ağzından döküldü: “Atatürkçülük, kısaca ulusal bağımsızlık ve ulusal onur demektir. Atatürkçülük, özetle anti-emperyalist bir kurtuluş savaşını başlatan ve sürdüren bir eylem ve öğretidir.”

Ülke topraklarını, madenlerini, sularını, ülkenin vatandaşlığını başka ülkelere peşkeş çeken, ordumuzun Tank Palet Fabrikası’nı bile Katarlılara devredenler elbette Atatürk’ün düşmanıdır. Atatürk’ün TBMM’nin bütün programlarına dayanağı şu iki temel ilkedir.
TAM BAĞIMSIZLIK, KAYITSIZ VE KOŞULSUZ ULUSAL EGEMENLİK.

Dostlarım, kıymetli okurlarım, şimdi size soruyorum ve derin derin düşünmenizi istiyorum.
Avrupa’dan para gelsin diye emperyalist güçlere boyun eğen ve ülkemizi bir sığınmacı deposu haline getirenler, dolar ve avronun karşısında Türk lirasını eritip halkı yoksulluğa sevk edenler, ABD’nin her emrini koşulsuz yerine getirenler bağımsızlıktan ve milliyetçilikten söz edebilir mi?
Hatay halkının seçtiği, Anayasa Mahkemesi’nin iki kez hak ihlali vererek serbest kalıp Meclis’e dönmesinin kararını verdiği TİP Hatay Milletvekili Can Atalay’ın milletvekilliğini düşürmeye kalkışanlar, ulusal egemenlikten bahsedebilir mi? Muammer Aksoy ve Uğur Mumcu’yu anmak yetmez, anlamalıyız ve bu bozuk düzenin değişmesi için mücadeleyi yükseltmeliyiz. Korkmadan, yılmadan, omuz omuza, aydınlığa…