Hepsiyle bu iktidar sayesinde tanıştık. Enflasyonla yaşamaya alışmıştık, ancak greedflasyon, skimflasyon, shrinkflasyon var şimdi yaşamımızda...

Enflasyondan fazla zam yapılması, kalitesiz ürün üretilmesi, ürünlerin gramajının azaltılması anlamına geliyor bu terimler. Hepsi kötü yönetilen ekonominin ve enflasyonun yan ürünleri. Peki bizdeki hangisi? Ne flasyon? Hepsi...
Yıllar önce Süleyman Demirel söylemişti;
''Enflasyon dediğinizde halk günlük yaşar, halkın birinci sorunu geçim sıkıntısıdır... Milletleri içinden bozan bir olaydır. Enflasyon sadece pahalılık olayı da değildir. Ahlakı bozar, borcu olan borcunu ödemez, alacağı olan alacağını alamaz. Hırsızlıktan, soygundan fuhuşa kadar hemen hemen bütün yolları açar. Toplumun içini bozan bir olaydır.''
Böyle tanımlamış zamanın başbakanı enflasyonu. O yıllarda yukarıdaki terimlerle henüz tanışmamışız. Devlet İstatistik Enstitüsü de TÜİK'e dönüşmediği için rakamlar da daha güvenli, Merkez Bankası da tam bağımsız.

***

Garibim Merkez Bankası şimdilerde ne yapsın bu kadar flasyona? Korka korka faizleri yükseltiyor. Yüzde 8'lerden aldı, 45'lere yükseltti. Ancak ekonomiyi yönetenlerin anlamadığı bir şey var. Tek başına faizi yükseltmek enflasyonu düşürmez. Öncelikle güven sağlayacaksınız. Adalet ve hukuku egemen kılacaksınız. Yatırımcıya güven vereceksiniz. Üretimi artıracaksınız. İhracatı artırıp cari açığı azaltacaksınız. İşsizliği en alt düzeye indireceksiniz. Kazandığınızdan fazla harcamayacaksınız, israfa son vereceksiniz. En büyük sermayenin para değil güven olduğunu öğreneceksiniz. Bakın kendi vatandaşımız bile ekonomiye güvenmediği için üç kuruş parasını dövize yatırıyor.
Vatandaşın temel harcama kalemlerine bakın; gıda, barınma, giyim, ulaştırmaya zor yetişiyor ya da yetişemiyor. Eğitim, kültür, spor, tatil tamamen lüks artık. Gelir dağılımı yürekler acısı. Zengin daha zengin, fakir daha fakir. TÜİK verilerine göre en yüksek yüzde yirmilik gelir grubunun toplam gelirden aldığı pay önceki yıla göre 1.8 puan artarak 49.8'e çıkmış. DİSK Araştırma Merkezi'nin raporuna göre gelir eşitsizliğinde Avrupa birinciliğini kimseye kaptırmamışız. Görün gariban vatandaşın halini. Bir de ''Kuru ekmek yeriz, sevdamızdan vazgeçmeyiz'' diyenler var. Artık amaç yaşam kalitesini artırmak değil yalnızca yaşamak sanki...

***

Erdoğan (2023 hedefleri başlangıçtı. Asıl çıkışımızı Türkiye yüzyılıyla 2024 ile birlikte başlatıyoruz) diyor. (Asgari ücretle çalışanları enflasyona ezdirmem, sözümüze bir kez daha sadık kaldık.) diyor. (Bu yılı emekliler yılı ilan ettik.) diyor.
Haliyle bizim de aklımıza bir fıkra geliyor;
''Bir boks maçı. İlk raunt; boksörümüz hayli yumruk alıyor. İmdadına gong yetişiyor. Antrenörü (İyisin, böyle devam et.) diyor. İkinci raunt birinciden beter, yıkılmamak için olanca gücünü harcıyor. Zorlukla köşesine gidiyor. Antrenörü bu kez (Çok iyi gidiyorsun, bu raunt devireceksin) diyor. Üçüncü raunt tam bir felaket. Kaşı açılmış, gözü şişmiş, ağzı yamulmuş, yere yıkılıyor, zorlukla doğruluyor. Neyse bu raunt da bitiyor. Perişan bir halde köşesine gidiyor. Antrenörü bu kez (Tamam bu iş bitti. Bu raunt kesinlikle kazanıyorsun. Rakibinin bir yumrukluk canı kaldı. Haydi aslanım devir onu.) diyor. Garibim boksör zorlukla ağzını açıyor; (Tamam devireceğim de deminden beri beni kim dövüyor?) diyor.
Tamam ekonomi uçuyor da işçiyi, memuru, emekliyi, esnafı, üreticiyi kim dövüyor?..