Atatürkçü’ydü, cumhuriyetçiydi, laikti, antiemperyalistti, tam bağımsız Türkiye'den yanaydı, insan hakları savunucusuydu, terörün karşısındaydı, yobazların, hırsızların, vurguncuların, çıkarcıların düşmanıydı. Kemalizm yaşam şekliydi.
Tahammül edemezlerdi böylesi nitelikleri olan bir kişiye. 24 Ocak 1993'te Ankara'daki evinin önünde bombalı saldırı sonucu yaşamı sona erdi Kalpaksız Kuvayı Milliye'ci yiğit gazeteci Uğur Mumcu'nun...
Suikastten bir süre önce kaleme aldığı 'Dipsiz Kuyu' başlıklı yazısında ''Orta Doğu, emperyalizmin kol gezdiği, terör örgütleri ile çeşitli istihbarat örgütlerinin kanlı ve kirli oyunlar oynadığı karanlık ve dipsiz bir kuyudur. Bu karanlık ve dipsiz kuyuda cinayetler birbirini izler. Kim, kimi neden öldürüyor? Bu soruların yanıtlarını anında bulmanın olanağı yoktur. Olaylar yıllar sonra aydınlanır. O da bir kısmı.''
Tam da söylediği gibi oldu. Aradan 31 yıl geçmesine karşın hala her yönüyle aydınlatılamayan alçakça bir cinayete kurban gitti korkusuz kalem.
Kısacık ömrüne sığdırdığı mücadele şer ve çıkar odaklarını rahatsız etmişti. Devrimci namusu, mücadeleci ruhu, araştırmacı gazeteciliği vatan hainlerini, namussuzları, alçakları rahatsız etmekteydi. Yazdıkları o yıllardan bugünlere bir öngörü niteliğindeydi. Ta 1987'de kaleme aldığı 'Din Eğitimi' başlıklı yazısında özetle şöyle diyordu;
''Diyanet İşleri Başkanlığının denetiminde 2 bin 700 Kuran kursu var. Yine Diyanetin belirlemelere göre 'Süleymancılık' adı verilen dinsel akıma bağlı bin 900 Kuran kursunda 100 bin öğrenci okuyor. Bu bir kadrolaşma hareketidir.
Bir yandan imam kadroları, hiçbir sınav yapılmaksızın ilkokul mezunlarına teslim ediliyor, öte yandan imam-hatip liselerini bitirenler başka alanlarda görevlendiriliyorlar! Savcı oluyorlar, yargıç oluyorlar, mimar oluyorlar, mühendis oluyorlar, bakanlıklarda daire başkanları, genel müdür oluyorlar... Bir tek eksikleri, imam-hatip okullarını bitirenlerin Harp Okullarına kaydolamamaları... Bu eksiği de bu gidişle nasıl olsa giderirler..''
***

İşte yiğit gazeteci Mumcu'nun tam 37 yıl önce koyduğu tanı. Bugün satır-satır yaşadığımız gerçekleri o günlerde ortaya koymuş. 35 yıl sonra Milli Eğitim’in tarikatlarla, cemaatlarla protokol imzalayabileceğini sanki öngörmüş.
Ancak bir tanısı var ki henüz vadesi dolmamış. Şöyle demiş o yıllarda;
''Hangi iktidar din sömürüsüne dayanmış, mutlaka yıkılmıştır. Halka güvenmek gerekiyor. Her kim ki din sömürüsünü kullanır, bir süre yararı olur belki. Ama sonunda mutlaka seçim sandığında yenilgiye uğrar. Halk affetmiyor. Din sömürüsünü affetmiyor halk.''
Alçakça bir suikastle O'ndan kurtulacaklarını sananlar fena halde yanıldılar. Yazdıkları, söyledikleri hala gündemde. Kalpaksız Kuvayı Milliye'ci yiğit gazeteci Uğur Mumcu'yu ölümünün 31'inci yıldönümünde minnet ve özlemle anıyoruz.
Bu arada merak ettiğimiz bir konu var. İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener geçen hafta yaptığı bir açıklamada; ''Geçmişimizde siyasi cinayetlere tanık olduk ama, mertçeydi…'' demişti. Şimdi kendisine sormak isteriz; ''Uğur Mumcu'nun alçakça öldürülmesi kendi kriterlerine göre ne nitelikte bir cinayetti?''