29 Ekim yaklaşırken, rejim tartışmaları yoğunlaşıyor. Türkiye’de yaşanan her sorunun Atatürkçü bakış açısıyla çözümlenebileceğini düşünen biri olarak, Atatürk’ün hedeflediği yönetim biçimi konusundaki görüşlerini manevi kızı Sabiha Gökçen aracılığıyla aktarmanın yararlı olacağını düşündüm.

Serbest Fırka’ deneyimini anlatırken, “Hayatımda en çok isteyip de gerçekleştiğini göremediğim şeylerin başında, yurdumuzda demokrasinin kurulması konusu geliyor” diyen Atatürk, sözlerini şöyle sürdürmüş: 

“Giriştiğim denemelerin istediğim sonucu vermemiş olmasının sebebi, halk değildir. Girişimimi, demokrasinin gelmesiyle huzurları kaçacak olan kimseler baltaladı. Devrimlerin karşısında olan bir çıkar grubu, bilinçlenmemiş halkı kışkırttı. Halka Cumhuriyet ilkeleri dışında kimi vaatlerde bulundular. Benim içtenliğimi istismar ettiler. Bu, insan ahlâkının zayıflığını gösteren acıklı bir tablodur. Ben buna asla tahammül edemezdim. Bu hareketler, genç cumhuriyetimizi daha körpe iken, ağır şekilde yaralayabilirdi. Ülke çıkarları yerine kişisel çıkarların geçmesi ve gerici akımların başkaldırması şeklinde kendini gösteren bu olay, ölünceye kadar içimde bir ukde olarak kalacaktır. Ancak şuna kesinlikle inanıyorum ki; demokrasi, gereği olan çok partili yapısıyla Türkiye’ye de gelecektir. O zaman ruhum, bilesiniz ki şâd olacaktır. Ancak korkum şudur ki, bu güzelim yönetim biçimini yozlaştıracak, onu anlamsızlaştıracak, hatta halkın gözünden düşürecek kişi ve partiler de çıkabilir.” (Atatürk’le Bir Ömür, Sabiha Gökçen, Altın Kitaplar)

***

Seçilmiş kişileri ‘iktidar ve yetki makamına belirli bir zaman için getiren irade ve egemenliğin sahibi olan millettir’ Atatürk’e göre,‘iktidar makamına saltanat sürmek için değil, millete hizmet için getirilmişlerdir’;‘gerektiğinde millete hesap verme zorunlulukları’ vardır ve millet ‘memnun olmazsa, belirli zamanlar sonunda başkalarını seçer’.

Kendisine, “Amerika’daki gibi başkan olunuz” teklifini yapan beş milletvekilini “Padişahlıktan yeni kurtulduk, başınıza yeni padişahlar mı arıyorsunuz?" diye paylamış; bir gazetede ‘Atatürk Cumhurbaşkanlığı ile başbakanlığı birleştirmek istiyor’ başlıklı haber çıkınca, Celal Bayar ve Altay Paşa’ya, “Başbakanlıkla Cumhurbaşkanlığı’nın birleştirilmesi demek, Cumhuriyet’in kuruluşuna ve felsefesine karşı çıkmak demektir” sözlerini sarf etmiştir.

***

Ve bir kez daha haklı çıktı Atatürk. AKP-FETÖ işbirliği ile yozlaştırılan yönetim biçimi, iş birliğinin bozulduğu 15 Temmuz sonrası, halkın gözünden düşürülerek, ‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ denen ucubeye dönüştürüldü. Zaten bozulmuş olan sistem, ekonomi, hukuk ve eğitim başta olmak üzere tümüyle çöktü. Hayat pahalılığı, işsizlik, mafyalaşma, yoksulluk ve yolsuzluk diz boyu iken, saraylarda yaşanan saltanata halkın tepkisi büyüyor. Cumhur İttifakı’ndaki erime çok hızlandı; hiç istemeseler de erken seçim kaçınılmaz olabilir.

Her gün patlak veren skandallar arasında, ‘paralel bir yapı’yı düşündüren bulgular taşıyan TÜGVA skandalı, domino etkisi yaratabilir. Yaklaşan iktidar değişikliği sonrası verilecek hesabı düşünenlerin, hem bu paralel yapıdan, hem de AKP’den kopmaları, çöküşü hızlandırabilir.

Atatürk’ü sevmeyenleri halk da sevmiyor ve eninde sonunda cezayı kesiyor. İktidarıyla, muhalefetiyle…Herkes bir gün anlayacak:

‘Çözüm: Atatürk’