Henüz 17 yaşında. Adı Aslan.

Suriye'deki iç savaştan kaçıp Avrupa'ya ulaşmaya çalışan onbinlerce mülteciden biri.

Aslan, umuda yolculukta yaklaşık 3 bin kilometre kat etmiş.

Hala süren yolculuğun 500 kilometresi ise yürüyerek geçmiş.

Genç Aslan upuzun yolcuğulunda yalnız değil. Minik bir can yoldaşı var.

Adı Rose. Türkçe, Gül demek.

Husky cinsi sevimli bir yavru köpek, Rose.

Aslan'ın yanından bir an olsun ayrılmıyor.

Sıkılmıyor, yorulmuyor.

Aslan, her parça yemeğini köpeği ile paylaşıyor.

Rose da önüne ne konsa itirazsız yiyor.

İnsanların savaşından kaçan iki kafadar onlar.

Biri henüz 17'sinde, diğeri sadece birkaç aylık.

Kimbilir belki de, aralarındaki sevgi bağı onları bu yorucu, bitirici yolculukta ayakta tutuyor.

Minik bir köpeğin dostluğu, bu karanlık günlerde bile Suriyeli genç Aslan'ın yüzünden gülümsemeyi eksik etmiyor.

Aslan ve Rose'un Almanya yolunda beklerken çekilen videosu tüm dünyada yankı uyandırdı.

Yüzbinlerce insan tıkladı o videoyu.

Yüzbinlerce insanın yüreğini ısıttı Aslan'ın “Neden köpeğini de getirdin?” sorusuna cevabı:

Çünkü onu seviyorum.”

* * *


İşte bu kadar basit.

Savaşları bitirmek. Barışı kucaklamak.

Sevmek gerek. Koşulsuz, yürekten.

KURBAN MANZARALARI

Aslında Kurban Bayramı'na dair tek satır yazmamakta kararlıydım ama gazeteye gelip şöyle bir ajanslara bakınca gördüğüm haberlerdeki manzaralar beni mecbur bıraktı. Maalesef Kurban Bayramı bizim ülkede katliam bayramı demek. Dini bayramda, ne İslami ilkeleri takan var, ne de yasaları.

Yine yollara can havliyle çıkan hayvanlar, yine kurban kesmeyi bilmeyen insanların eline acı çeke çeke ölen canlar... Hayvanları keseyim derken kendini kesenler de cabası.

Bir de çocuklar var. Kurban kesmeye çocuğunu da alıp götüren büyükleri anlamak mümkün değil.

Gelen haberlerin fotoğraflarına bakıyorum. Kimi çocuklar korku ve dehşetle ağlıyor. Kimi çocuklar içinse daha en masum yaşlarında, kan ve ölüm normalleşmiş bile.

Sevmiyorum ben bayramı. Elimde değil.