Gerçeği söylemek devrimci bir eylemdir-George Orwell

Tutuklu altı gazeteciydi onlar “tecrit içinde tecritte”... 
Barış Terkoğlu, 
Barış Pehlivan, 
Murat Ağırel, 
Hülya Kılınç, 
Ferhat Çelik ve 
Aydın Keser...
Aynı davada, aynı iddiayla (MİT Yasası’na muhalefet etmek) suçlanıp, hakim önüne çıkmışlardı.
Mahkeme 3’nü tahliye etti, kalanların tutukluğunun devamına karar verdi.
Duruşmayı da 9 Eylül’e erteledi.

**
Dün; 
Çelik ve Keser’le beraber 111 gün sonra tahliye edilen Barış Terkoğlu’nu; cezaevi çıkışındaki röportajında bir kez daha izledim.
Halk TV'de Ayşenur Arslan’ın programı “Medya Mahallesi”nde de dinledim.
Uğur Mumcu’yu örnek aldıklarını, onun gibi kalemi "onur namus" bellediklerini aktarıyordu.
Terkoğlu;  gerçekler, toplumun haber alma hakkı, medya özgürlüğü için kaldığı yerden -en iyi bildikleri işi- gazeteciliği yapacağını/yapacaklarını söylüyordu. 
Ve sonra ekliyordu; “Yazılamayanları yazmaya devam edeceğiz!..”

**
Ona göre;  iddianame “bir plân dahilindeydi, sistematik ve koordineli ifşa” özelliğini taşıyordu.
Suçlamaların; bir dayanağı, mesnedi asla yoktu!
Susturulmak, kalemlerinin kırılması isteniyordu. Yazdıklarının engellenmesine  yönelik açılmıştı davaları...

**
Not alabildiğim kadar - savunmasından da söz edip -  şunları söyledi Terkoğlu;
“Bu davanın savcısı değil, sanığı olmayı tercih ederim. Bunun bir sebebi var. İnsan ancak kafasını kaldırıp ufka baktığı zaman dünyanın yuvarlak olduğunu görebilir. Ben de istikbale baktığımda bu davada verilecek mücadelenin, ülkemin adaletineu katkıda bulunacağını ve yargının çürümüş dallarının budanmasına vesile olacağını görüyorum. Emin olun,  bu baş aşağı duran fotoğraf düzeldiğinde, bu iddianameleri yazanlar kendilerinden öncekiler gibi işledikleri günahlarla anılacak! Ancak biz; bir fikirde, bir kelimede, bir harfte yaşamaya devam edeceğiz. 
Biz, Odatv’nin gazetecileri, bu mahkemede sanık olmadan önce yıllarca böyle yaşadık.
İktidar içindeki çetelerden beslenen sürülerin hakaretleriyle, 'tutuklayın' çığlıklarıyla, ölüm tehditleriyle terbiye edilmeye çalışıldık. 
(…) Bahaneyle tutuklandık, gözdağı vermek istediler.
(…) Eğer bu tezgahı kuranların bir vatanı varsa ben o vatanın hainiyim.
Ne mutlu bana vatanları yok!
Eğer bu tezgahı kuranların bir dini varsa ben o dinin kafiriyim.
Ne mutlu bana imanları yok!”

**
Gazetecilikte gerçeğin peşinde koşmak, doğru haberi yapmaya çalışmak; güçtür, zordur!
Eskisi’nde de Yenisi’nde de ülkemizde "gazetecilik" zor iştir. Gazeteciler, haber alma özgürlüğü; iktidarlara hoş gelmez!
Silivri’de; gazetecilerin davasında duruşma salonunda gereksizce “gazetecilik” tartışıldı.
Neticede; gazetecilerin yarısı içerdeydi, yarısı içerde! 
Şimdi; Barış Pehlivan, Murat Ağırel, Hülya Kılınç, Rıfat Ilgaz şiirindeki gibiler;
“Üç duvar bir kapı arasında (…) 
Kapalı hürriyete giden yollar, 
İçerdeki içerde mahzun, Dışardaki dışarda.”
Adalet yerini bulmadı! 
Bulması dileğiyle!..