Hiç unutmayacağım dört hukukçudan biri Zeynep. “İçimde kopan fırtınaları durduramıyorum Mehmet hocam” diye yazmıştı en son, 90’dan yüksek puan aldığı yazılı sınavdan sonra girdiği dördüncü mülakatta da elenince! Memleketim Konya-Bozkır’ın ücra köylerinden zorlukla, benim gibi okuyarak çıkan, başı örtülü fakat zihni açık, hiçbir tarikatın üyesi olmayan Zeynep’e yapılan haksızlığı hiç affetmeyeceğim!

***

“Boşa kürek çekiyorsunuz Mehmet bey, bu işlerde ne kazanacaksınız ki” demişti, ağzını yanlara yayarak ukalaca, eli pantolon cebinde o genç avukat, bir konferansın arasında. Birkaç yıl sonra haberlere düştü, babası Yargıtay’da üye imiş, bir davada Türk Telekom aleyhine karar versinler diye hakimlere baskı yapıyormuş! Davacı şirket o avukata ruhsatını aldığının ertesi günü 1 milyon dolar ödemiş!

Hukuk dışında fizik, kimya ve mühendislik bilgisi de gerektiren patent davalarına bakan fikri ve sınai haklar mahkemesine, Avrupa’da kurs görmüş, yetkin bir hâkimin yerine yeni birisi “müstemir yetki” ile nokta atışı atandı. Yargıtay’da tetkik hâkimi, parlak bir Anadolu

çocuğuymuş. Arkası sağlam olanların güveniyle çıkardı kürsüye. İki sene sonra Yargıtay’a üye seçildi. Zembille gelmişti, zembille gitti. Bir iki önemli davada hatalı karar vermesini bilmediğine yormuştuk. Bir tarikatın yetiştirmesi olduğunu, 15 Temmuz kalkışmasından sonra meslekten atılınca öğrendim.

Sonuncusu birkaç profilin kolajı. Beş yıldızlı otellerde manikür pedikür yaptırdığı söylenen mahkeme başkanı duruşmalarda kovboy gibi davranır, dilekçelerimi elinin tersiyle iterdi. Hakkında şikayetler ayyuka çıkınca önce aile hakimliğine, oradan da “gözü önünde olacağı” kıdemli bir ağır ceza reisinin mahkemesinde üyeliğe atandı.

Zamanında kredileriyle denizcilik sektörünü iflastan kurtarmış fakat alacağını tahsil edememiş olan bir Alman bankasının, üst düzey siyasilerin lobisine rağmen, o ve benzerlerinden oluşan bir şebeke karşısında -Der Spiegel dergisinde haber olan masa altı oyunlarda- kaybederek kredi borçlusuna onlarca milyon dolar tazminat ödemeye mahkûm edilmesi üzerine Türkiye’ye kredi vermeyi kestiği söylenir.

***

Zeynep ve benzerleri hâkim olabilseydi diğerleri hiç var olmazdı. Ama mesele kişi değil sistem. Mesele, binbir umutla hukukçu olmayı seçen, gencecik çocuklarımızın arasından en bilgililerini, en başarılılarını, en güzel ahlaklılarını eşitler arasında açık yarışma yoluyla seçme, yetiştirme ve ülkemize kaliteli hizmet vermelerini sağlama meselesidir. Mesele, liyakatlileri mesleğe kabul etme, ayrımcı olmama, fırsat eşitliği verme, ahlaka ve etiğe aykırı davrananları sistemden ayıklama meselesidir.

Soruyorum: Bunu iktidarlar ya da iktidarın atadığı adalet bakanları ve siyasilerin atadığı, kararları denetlenemeyen, hesap sorulamayan Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK) yapabilir mi? Elbette yapmaz! Çünkü onları atayan siyasiler, yargıyı siyasi nüfuz vasıtası ve etkili bir alet olarak kullanmaktan vazgeçmek istemezler.

Oysa cumhuriyetin başından beri iliklerimizi kemiren bu sorunun çözümü çok basit: Tüm hukuk mesleklerine kabul, disiplin ve çıkarma yetkileri, tam tarafsız bir kuruma devredilmelidir. Bu amaçla, bir hayli siyasallaşmış olan HSK, Adalet Yüksek Kurumu’na dönüştürülmeli, Adalet Bakanlığı’na tanınmış olan bütün yetkiler bu kuruma verilmelidir. Kurumun bütün karar ve işlemleri yeni kurulacak uzman Adalet Yüksek Mahkemesi önünde yargı denetime tabi tutulmalı, Zeynep hakkını en son noktaya kadar arayabilmelidir.

Kalplerinde Zeynep gibi fırtınalar kopanları www.dahaiyiyargi.org sitesindeki önerilerimizi incelemeye, geri bildirimlerle katkıda bulunmaya davet ediyorum.