Babadan Oğula Uzanan Bir Hikaye

Zeynel Ergin sadece bir fırın değil, şehrin hafızasında yer etmiş bir marka. Geçmişten günümüze gelen bir ustalık hikayesi. Bende bu hafta Zeynel markasının hikayesini yazmak istedim. Her şey Ayvalık sokaklarında, henüz 8 yaşında bir çocuğun elinde gevreklerle başlamış. O çocuk, yıllar sonra İzmir’in simge ustalarından biri olur: Zeynel Ergin. Askerliğini tamamladıktan sonra İzmir’e gelen Ergin, Basmane’de fırınlarda çalışarak mesleğini geliştirir. 19. Yüzyılda Rum bir aile tarafından işletilmeye başlanan bu tarihi kara fırını 1962 yılında, maddi imkanlarının kısıtlı olmasından, çevresinin ve bir uncunun desteğiyle bu fırını devralır. Büyük zorluklar içinde çok emek verir. Araştırırken, yokluk nedeniyle tahta masaların üzerinde yatmak zorunda kaldığını öğrendim. Fırının kapılarını açtığında, çevredeki gevrek satıcıları onun yaptığı gevrekleri almaya başlıyor ve müşterileri artıyor.

Zeynel Ergin 15

******

Alsancak Saint Joseph Lisesi’nin arkasındaki Rum evi, her sabah gün doğmadan çalışmaya başlıyor. Kara fırın yakılıyor, hamurlar hazırlanıyor. Pekmez ve susama bulanan gevrekler ile nohut mayalı ekmekten yapılan kumrular, yıllardır aynı tatlarıyla İzmirlilerin vazgeçilmezi oluyor.

Bu küçük fırın, yalnızca mahalle halkının değil, sanatçılardan siyasetçilere kadar birçok ünlü ismin de durağı olur. Turgut Özal’dan Ayhan Sicimoğlu’na kadar pek çok isim uğramış. Hatta Ferdi Özbeğen, çocukken fırında çıraklık yapmış.

2022’de Konak Belediyesi tarafından, Alsancak 1466 Sokak, Zeynel Ergin Sokağı yerleştirilen tabelayla, onun adı bu şehrin ruhunda yaşamaya devam ediyor. Bugün Zeynel Ergin’in çocukları, babalarının mirasını devam ettiriyor.

********

Bir röportajda okumuştum; oğlu Özer Ergin, babasının mesleğine olan bağlılığını anlatıyordu. Şöyle diyordu: "Babam fırıncılığa hayatını adadı. Son zamanlarında yürümekte zorlanmasına rağmen, koltuk değnekleriyle fırına gelir, hamurun mayasını kontrol ederdi. Biz üç kardeş, fırının içinde büyüdük. Gece 2-3 gibi gelir, bizi uyandırır ve sabaha kadar gevrek yapmayı öğretirdi. Okuldan sonra da tezgahta çalışırdık. Babam bize yokluğa rağmen çalışmayı, emeğin kıymetini bilmeyi öğretti. ‘Benim yastığım odundu’ derdi. Bugün sahip olduğumuz her şeyin değerini bu yüzden çok iyi biliyoruz."

Yolunuz İzmir’e düştüğünde, Alsancak sokaklarında gezinirken o sıcacık kokuyu takip edin. Uğramadan geçmeyin. Bir gevrek ve bir kumru alın.

İyi okumalar dilerim.