Geçenlerde kim ne söylüyor diye dolaşırken, Polis Radyosunda “bir şarkı-bir şirinlik” formatındaki eğlencelikte durdum. Sunucu, ABD’de manyağın birinin kendini rokete bağlayıp ateşlediğini ve birkaç metre sonra çakılıp öldüğünü anlatıyordu. Akıl almaz saçmalığının nedeni, dünyanın “düz” olduğunu kanıtlayacak fotoğrafları çekmekti. Radyoyu kapattım. ABD gibi uzay yarışı hırsıyla tanınan, sömürgelerinde NASA tişörtlerinin yok sattığı bir ülkede “bile”, böyle bir manyağın çıkabilmesi nedendi? Hadiseyi, “Trump gibilerini kimler seçiyor sanıyorsun?” diye özetlemek mümkün ancak yeterli olamazdı. Çünkü durum, sunucunun “kâh kih koh”larının ötesinde, yaşadığımız döneme dair nicedir yinelediğimiz “Neo Ortaçağ” tanımının gerekçelerinden biriydi. O zavallının benzerleri, dünyanın her yerinde ve Türkiye’de de yaşıyordu. Sütunlarda ekranlarda kürsülerde yedi gün yirmi dört saat mesaideydiler. Büyüleri, sözüm ona ilaçları, her açıdan malzemeye dönüştürdükleri inanç ve değer kalpazanlığıyla keneler gibi şişerken, kitlelerin zıvanadan çıkması için ellerinden geleni yapıyorlardı.

Onların, taşeronlarının ve patronlarının dünya görüşlerinde “düşünce ve özgürlüğü” tek satır yer almazken, mesela saçmalıklarını kitlelerin üstüne kusmalarına ve geleceği çalmalarına dair en küçük itirazı ve eleştiriyi mahkemeye verip mahkûm ettirebilir ya da haklarında suç duyurusu yapıldığında, kendilerini “düşünce özgürlüğü” diye savunup, aklanabilirlerdi. İnsan Haklarının üstünde tepinebilirler, en küçük talebi ve arayışı her türlü enstrümanla boğmaya çalışırken, üstlerine düşen bir yapraktan incinip “Nerede İnsan Hakları?” çığlıkları atarak, dün tanımadıklarını söyleyip düşman ilan ettikleri kurum ve kuruluşlardan medet umabilirlerdi. Karşımızdaki, ilkelliğin ve gelişmemişliğin 21. Yüzyıl modeliydi. Kurnazlığı, fetbazlığı, hedef için her yolu mubah gören ve bütün bunları din, milliyet, kan ve hamasetle ambalajlayıp pazarlamayı iyi öğrenen-öğretilen utanmazlık, bu modelin standart özelliğiydi. Öylesine çenebaz, öylesine tahammül ötesi betonarme, öylesine etik ve vicdan yoksunuydular ki, onlarla bilimin, sanatın, özgür düşüncenin inceliği, duyarlığı ve somut verileriyle konuşmak mümkün olamazdı. Neo Ortaçağ, işte tam da buydu.

ABD’de dünyanın “düz” olduğunu iddia eden manyak, okuması ve yazması olmayan biri miydi? Ne münasebet! Türkiye’de her sabah alçıdan el heykelini öperek uyanan, liderini halife ya da mehdi gören, ah ki F-16’yı uçuracak kadar zeki, eğitimli ve rütbe-mevki sahibi, lakin cebindeki okunmuş 1 Dolardan hikmet bekleyen Fetöcü neyse, ABD’deki salak da oydu! Bu tiplerin Tramp değil Mramp, Fetöcü değil de Tetöcü olması, bu gerçekliği ortadan kaldırabilir mi? Yeryüzü bu cinslerin işgali altındaydı ve geçmişte yaşadığı küresel felaketlerin “tekerrürü” olarak, şimdi de Covid-19 ya da Coronavirüs’ün ölümcül kıyıcılığıyla yüzleşmekteydi. Şimdi bu hiçbir şey öğrenmeyen ama kim bilir nerelerde kaç travma yaşayarak öğrendiklerini asla unutmayan, içleri kin, kurum ve intikam zehiri dolu bu zavallılara, neyi nasıl anlatabiliriz ki?

İnsan dediğin canlı, iki ayrı zincire tutunarak, parçası olduğunu –tüm yobaz ve zekâ yoksunu tiplere rağmen- unutmayarak, hepsi insanlığın onur bahçesinde ölümsüzlüğe ulaşmış gerçek kahramanlarının emekleri sayesinde eklenerek bugünlere geldi.

Bunlardan ilki “doğal zincir”, öteki de “akıl zinciri”dir. Yeryüzü, bir ateş topundan bugün insanlığa sunduğu bin bir güzelliği doğurarak, değiştire geliştire, her canlı ve cansız varlığını biçimleyip yaşama uydurmasıyla “doğal zincir”ini oluşturdu. İnsanlık, iki ayağının üstünde durmayı başarmaktan bugün her açıdan yakaladığı müthiş ivmeye, “akıl zinciri”ne olağanüstü baklalar ekleyebildiği için ulaştı. İkisi de zahmetli, kederli, kaotik, acılı, türlere çağlara, toplumlara mal olan, tarihin ve coğrafyaların hazin sayfalarına sayfalar ekleyen bir “insanlık öyküsü”nü iç içe geçerek yazdı. Köşe bitti, söyleyeceklerimiz bitmedi. Sürdüreceğiz.

Bugün yaşadığımız trajik salgını doğru değerlendirmek, en az hasarla atlatmak ama sonrası için hazır olmak için, bu öyküyü anımsamak, anımsatmak zorundayız. Çünkü o gün, hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Bunu en iyi bilenler, her türlü saçmalıkla gerçeğe saldıranlardır.