Yazının, öykünün, romanın, şiirin emekçileri... Ömür boyu resme, yontuya, müziğe kafa yormuş, biçim vermiş, yapıtlar üretmiş sanat insanları...
O güzel ellere, yüzlere, düşüncelere açarız kapılarımızı. Yazılarını beğeniyle, ilgiyle okuruz; fırça izlerinde rengin, duygunun, anlatımın sevincine dokunuruz; ezgilerde tinsel coşkular yaşarız.
Ünlü yazarların, şairlerin, sanat-kültür insanlarının geçmişte yaşadıkları, yapıtlarını ürettikleri evlerini merak etmişimdir. Öldükten sonra o evlerin korunmasının, sanat, yazın, kültür evi olarak değerlendirilmesinin ne denli önemli ve anlamlı olduğunu düşünmüşümdür.
2016 Mayıs’ında ünlü yazar Tarık Dursun K. adına ve anısına oluşturulan Yazar Evi’nin açılışında yoğun biçimde yaşamıştım bu düşünceleri. Yazarların doğduğu, yaşadığı, yazdığı evler onarılsın, “müze”ye dönüştürülsün, sevenlerince gezilsin, duygu yoğunluğu yaşansın…isterim hep.
Kuşkusuz bu bağlamda ülkemizin birçok kentinde bazı şair ve yazarların evlerinin onarıldığını, müzeye dönüştürüldüğünü de biliyorum.
Hiç unutmam, 1966 yılında İstanbul’a ilk gittiğimde, önceliğim Tevfik Fikret’in 1906-1915 yılları arasında yaşadığı Aşiyan Müzesi'ni 20 yaşın, sanata, yazına hevesli delikanlılığın tadı, heyecanı, merakı ile gezmek olmuştu.
Sait Faik’in Burgazada’da müze olarak açılan evini göremediğim, gezemediğim için eksiklenirim. Bir gün gerçekleştireceğim bu isteğimi elbette. “Yazmasa deli olacak” bu öykü delisi adamın evini görmemek, yaşamamak bir eksiklik sayılmaz mı bir yazın heveslisi, emekçisi için?
Diyarbakır’da TRT’de habercilik yaptığım 1975-77 yılları arasında Ziya Gökalp’in ve Cahit Sıtkı Tarancı’nın müze olarak işlevini sürdüren evlerini görmek, gezmek olanağı bulmuştum.
Bir gün yolum Diyarbakır’a düşerse, “hasretin, sevdanın, dağların ve umudun şairi” Ahmed Arif adına 2011 yılında açılan “Ahmed Arif Edebiyat Müze Kütüphanesi”ni de onun şiirlerini duyumsayarak gezeceğim.
Necati Cumalı’nın Urla'daki “Necati Cumalı Anı ve Kültür Evi”ni de çok önemserim. Her gidişimde yazınımızın bu önemli insanını saygı ve sevgiyle yeniden anarım.
Attila İlhan’ın İzmir Karşıyaka’da Çamlık Sokak’ta oturduğu apartmanın kapısındaki anmalık yazıyı okurken de Attila İlhan şiirleri üşüşür başıma.
Datça’ya çok gidip gelirim. Eski Datça Mahallesi’nde Can Yücel’in son yıllarını yaşadığı, anılar biriktirdiği evini de çok gezmişimdir. Kitaplarına dokunmuş, şiirlerini mırıldanmışımdır, fotoğraflar çektirmişimdir. Şarap içtiği Orhan’ın Kahvesi’nde anılarını dinlemişimdir eski muhtar Orhan’dan.
Ünlü romancımız Reşat Nuri Güntekin'in Çalıkuşu ve Dudaktan Kalbe adlı romanlarını yazdığı, İzmir'in Bozyaka semtindeki evi onarılıp kitaplık yapıldı.
Hababam Sınıfı”nın babası Rıfat Ilgaz’ın, Kastamonu’nun Cide ilçesindeki “Rıfat Ilgaz Kültür ve Sanat Evi”ni görmeyi de isterim bir gün.
Görülecek, gezilecek, anısıyla yaşanacak yazarların “müze” olarak adlandırılan evlerini merak edenler vardır benim gibi biliyorum.
Özellikle ve öncelikle sanatımıza, yazınımıza, kültürümüze katkıları olmuş bu değerli insanların doğdukları, yaşadıkları, yapıtlarını ortaya koydukları anı evlerinin yeniden yaşama kazandırılmasını önemli buluyorum. Bu tadı yaşamak, duygudaşlık etmek, yazıyla, şiirle, sanatla uğraşan, okuyan insanlar için de az şey mi dostlar?
Bu evlerin sayıca ve işlevsel özellikleriyle artmasını, yeterliliği oranında bir bölümünün günümüz yazın insanlarının da yararına açılması geçer gönlümden…