Doğadan söz ediyorum ve başlıktaki tümce –bininci kez tanık olduğumuz gibi- “öldürür” diye bitiyor. İnsan denen garip yaratık yokken o, devasa ailesiyle buradaydı. Nehirler, denizler, dağlar, hava, toprak, hayvanlar… Saymakla bitmez canlı cansız tüm varlık üstüne geldik. Üstünde yaşam olduğu bilinen tek gezegendir dünya. Biz her canlı gibi, bu dünyaya bir kereliğine gelir ve gideriz. Bu döngüye ya da zincire, ömrümüzün izin verdiği oranda ekleniriz. Çünkü biz doğanın, herhangi bir canlısından başka bir şey değiliz. İnsan olarak yeteneklerimizle, ürettiklerimizle kibirlenemeyiz. Emperyal bir açgözlülükle yeryüzünü sahiplenemeyiz, kendimizi canlı cansız her şeyin tek sahibi ve egemeni olarak göremeyiz. Saçmalamanın âlemi yoktur ama bu gerçeği kabullenip hakkımızı ve haddimizi bilmekte sonsuz yarar vardır. Doğa bunu kaç kez anımsatsın? Neyleyelim ki insan dediğin, doğanın en tembel öğrencisi. Bin kere yaşadığı her felakete, ilk kez yaşıyormuş gibi şaşıyor, ağlıyor, sızlanıyor.

Yaşamın gerçek kalite göstergesi, bu eklenmeyi “insan gibi” okumakla ve gereğini yapmakla doğru orantılıdır. Bizden öncekilerin, “insanın ne olduğunu, ne yapması gerektiğini” kanıtlayanların hazırladığı bir ortamdır, sözünü etmeye çalıştığım. Özgürlük, bilim, sanat, akıl ve algı, kısaca şu dünyada “insan gibi” yaşamamız için sonsuz emek vermişlerdir. Bilim dallarındaki her kavramın, her tanımın, her teorinin, her öngörünün altında; doğayı ve doğa-insan ilişkisini gözlemleyen, sınayan, araştıran bin emek vardır. Hepsinin temelinde insan-insan, insan-doğa çelişkisini giderme, uyumu sağlama çabası yatar. Evrensel insanlık hak ve değerleri bunun için vardır ve onların da kaderle, fıtratla uzaktan yakından ilgisi yoktur. Hiç olmazsa cehaletimizi, açgözlülüğümüzü, ilkellik ve öngörüsüzlüğümüzü görüp, “Ben nerede yanlış yaptım?” demenin ve yüzleşmenin erdemini gösterelim. Arabeskimiz bir işe yarasın.

İnsanı tüm canlıların üstünde bir tür olarak görenler var. Nereden biliyorlar? Bunu öteki canlılara soran, dinleyen var mı? Tek suçları bizim gibi konuşamamak mıdır, “düşünememek” midir mesela? Sen düşünüp konuşuyorsun da ne oluyor mesela? İnsan öylesine saçmalamıştır ki, kendi türü dışındakileri yok saymayı, köleleştirmeyi, üstlerinde her türlü tahakküm kurmayı doğal bir hak görmüştür. Kendi türünü bile cinsinden, derisinden, kökeninden, dilinden, dininden, kültüründen dolayı aşağılamaktan, ötekileştirmekten, katletmekten, sömürmekten, köleleştirmekten, soymaktan zerre kadar utanmayan, öteki cinslere mi acıyacak? Bunun için silahın, kumpasın, politikanın her türünü üretenden, doğanın esenliğine dair kaygı ve saygı mı bekliyorsunuz? Geçiniz! Bir yobaza, faşiste, kapitaliste bu soruları sorunuz, bakalım ne işitecek, nasıl bir muamele göreceksiniz? Anlamalarını umduğumuz yerden sözü bağlayalım.

“Biz bu dünyada misafiriz!” Öyleyse gereğini yapsana! İnsan misafir olduğu bir yeri kirletir mi, tarumar eder mi, harabeye, işkencehaneye, silah ve zehir deposuna çevirir mi, betona gömüp yağmalar mı? Bu korkunç çelişkiyi iktidar, ikbal, para adına dayatıp, kader ambalajıyla pazarlayanlar diyor ki; itiraz ederseniz bu dünyada yasalarla cezalandırılır, öteki dünyada cehennem ateşlerinde kavrulursunuz. İnsan adlı canlı, “bilmezliğini” iki yöntemle aşmaya çalışmıştır: İnanç ve bilim. Bilimden yukarıda söz ettik. İnsan inanmaya, doğanın koşullarına uymak, saygı göstermek, korkusunu dile getirip minnetini sunmak, kısaca yönlendiremediğini, hükmedemediğini kutsayarak başladı. Doğaya uyumun nasıl sağlanacağından, insanlar arası düzenin nasıl oluşacağına uzanan kadim bir yolculuktur bu. Saf, bozulmamış, sömürüye dönüşmemiş her inanç, masumiyet ve saygınlık taşır. Çok Tanrıcılıktan günümüz dinlerine, hiç birinin öğretisinde insanın insana ve doğaya düşmanlığı onaylanmaz. “Oku”, “Söyle”, “Sev”, “Koru”, “Dürüstlük” diye başlayan o kitapların her yerinde, bugün insanın insana ve doğaya yaptıkları “günah” sayılır.  Derdim, teoloji hakkında malumatfuruşluk değil. Derdim yaşadığımız cehennemleri, bir başka cehennemle örtmeye çalışanlara dikkat çekmek. Hiç olmazsa, inandığınızı iddia ettiğinizi öğrenin demek. Gerçek cehennem, cehalet ve açgözlülüktür.  Doğa anlatmak için elinden geleni yapıyor, haydi insan sıra sende. Tahammülü kalmadı. “Yaşatırsan yaşatırım, öldürürsen öldürürüm!” diye çığlık atıyor, nimetini yeterince sundu, şimdi kıyameti yaşatıyor, daha ne yapsın?