Adalet Bakanı beyanat vermiş, "Hesap sorulacak" diyor. Ama işin gerçeği, birkaç günah keçisi dışında sorumluların pek çoğu hiç bulunmayacak! Daha da acısı, felaketin esas sorumlularına hiçbir zaman hesap sorulmayacak!

Deprem enkazında 50 bine yakın insan resmen öldü. Kimileri kâğıt gibi ezilerek, kimileri kısıldıkları daracık boşluklarda kurtarma beklerken donarak... On binlerce yaralı var uzuvları kopan, kesilen, ruhları acılar içinde ezilen. Dünya Bankası’na göre değeri 34 milyar dolardan fazla olan 227 binden fazla bina yıkıldı, 635 binden fazla konut kullanılamaz hale geldi. 600 civarında şüpheli belirlenmiş, 184 tanesi tutuklanmış. Muhtemel ki çöküntüler altında ölen masumlar da, öldüren sorumlular da ölmüş.

İmar Barışı ile yasallaştırılan Malatya'daki Trend Garden binası 29 kişiyi öldürmüş. Yıkılması gereken binaları yasallaştıran katil kanunu çıkaranlar hakkında soruşturma bile açılmayacak. Fay hatları üzerine, depremde sıvılaşacak ovalara, afet riskli alanlara “bina yapılabilir” diyen, toplanma alanlarını yapılaşmaya açan imar planlarını yaparak tufeyli zenginler yaratanlar Seyşeller’de şampanya patlatmaya, ıstakoz yarıştırmaya devam edecek.

Liderine körü körüne itaat ederek Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni (TBMM) iktidarın noteri haline getiren milletvekillerinin, soruşturma talebi için 301, soruşturma kararı için 360 milletvekilinin imzası ve oyu gereken bakanların ve cumhurbaşkanının dokunulmazlık zırhlarına uzaktan bile dokunulamayacak. Siyasi partileri baba malı çiftliklere, milletin vekillerini de serflerine dönüştüren siyasi parti liderleri, hep diğerlerini suçlayıp kendilerine toz kondurmayacaklar. Ekranlara çıkınca “Anayasa ve Anayasa Mahkemesi var, kanunlar anayasaya aykırı olamaz” diyecekler, fakat Anayasa Mahkemesi’nde iptal davası açma tekelinin dört kişinin elinde olduğunu gizleyip, yaşam hakkımızı ihlal eden anayasaya aykırı İmar Barışı Kanunu’na karşı neden iptal davası açmadıklarının hesabını vermeyecekler.

Esas sorumlular, yargının elini kolunu bağlayarak adım adım, göz göre göre gelen felaketi seyretmeye zorladıklarını gizleyecekler ve sanki ülke hukuk devleti, yargı da görevini yapmaya yetkin imiş gibi beyanat vermeye, oy istemeye devam edecekler.

Oysa yargı, görünmez bir deprem izolatörüdür. Özgürce işlevini gösterdiği, görevini yapmayan, suistimal eden ve yolsuzluğa bulaşan herkese hesap sorabildiği takdirde, adeta yıkılacak bina inşa edilmesini, yıkımları ve felaketleri önler. Kişisel ve siyasi hırsları için yargıya pranga vuranlar, şimdi depremin enkazını kaldırmasını, enkaz altında kalan adaleti gerçekleştirmesini, enkazdan delil toplamasını, sorumluları bularak cezalandırmasını istiyorlar. Onlar da biliyorlar ki ölenlerin cesetleri, katil dediklerinin cesetleri ile enkaz altında yan yana yatıyor. Açılacak bir dava, sağlanacak adalet yok!

Deprem felaketlerini önlemenin şartı yargıyı özgürleştirmek, bir aksesuar olmaktan çıkarmak, siyasette, iktidarda, muhalefette, belediyecilikte, imarda, inşaatta ve hayatın her alanında oyunun kurallarına göre oynanmasını sağlar hale getirmektir. Bunu yapmak zor değil. Suç işleyen herkesi yargının özgürce soruşturmasını sağlamak, bunun için de yargı mensupları hakkında kendi kurumlarının, cumhurbaşkanı, bakanlar ve milletvekilleri hakkında TBMM'nin karar alması veya dokunulmazlık kaldırması, tüm kamu görevlileri hakkında idari amirlerinin soruşturma izni vermesi şartlarını kaldırmak, kamu görevlilerinin suçları için bu konuda uzman bir mahkeme kurmak yeterli.

İşte o zaman halka hizmet için siyasete girilir, imar planları da yolsuzluk ve rüşvet elde etmek için değil, halkın en yüksek yararı için yapılır. Böylece, bir doğa olayı olarak kaçınılmaz olan depremlerin yol açacağı yıkım ve can kaybını yaşamayabiliriz.