Yarın 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü.
Tamamen erkeği koruyan, kollayan yasaların bir an önce değişmesi için sesimizi daha da gür çıkarma günü.
Kadın katillerine:
- Kravat taktıkları için, pişmanım dedikleri için iyi hal indirimi...
- ‘Tutku derecesinde sevdim’ dediklerinde saygın tutum indirimi...
- ‘Erkekliğime laf etti’ dediklerinde ise haksız fiil indirimi uygulanmaması için TBMM'ye sunulan yasa önerilerinin hangi gerekçeyle bekletildiğinin yeniden sorgulanması ve isyan edilmesi için önemli bir gün.
Bir de merak ediyorum...
Diyelim ben de gittim bir erkeği sudan bir sebepten delik deşik ettim.
Ama mahkemeye çıkarken topuklu ayakkabılarımı, beyaz gömleğimi, döpiyesimi giydim. Saçıma fön çektim, makyajımı yaptım.
İyi hal indirimi mi alırım yoksa yollu gözüyle bakılıp çarpı iki müebbete mi mahkum olurum.
Mahkemenin erkek söz konusu olduğunda iyi halden kastı kravatsa, kadın için makbul olan kılık nedir acaba?
Bakımlı, şık olmak mı? Yoksa tam tersi ezik bir tavır, muhafazakar bir tarz mı?
Dünyanın başka bir adalet sisteminde, cinayet işlemiş birinin cezası verilirken kılık kıyafeti göz önüne alınıyor mu bilmiyorum.
Peki ya "Kadınlığıma laf söyledi" dersem haksız fiil indiriminden yararlanır mıyım?
Yoksa azmış kudurmuş muamelesi mi görürüm?
Veya 'tutku derecesinde sevdim' indiriminden yararlanayım derken, erkeğe askıntı olan iffetsiz mahluk muamelesi mi görürüm?
Kafamda saçma sorular... Ve erkek terörüne kurban gitmiş o zavallı kadınlar... Serpil Öğretmenler, Özgecanlar...

***
Eyvah H&M açılıyor

H&M İzmir mağazası sonunda Point Bornova'da açılıyor. Yıllardır İzmir'de niye yok niye yok diye hayıflanan herkesin gözü aydın.
Marka hem şık hem ucuz ürünleriyle biliniyor. Şık derken, işte öyle ahım şahım kalitesi olmayan şeker şeyler diyelim.
Ve satılan malların önemli bir kısmı da Türkiye'deki üreticilerden temin ediliyor.
Pazarlarda, pasajlarda yıllardır ürünleri bu yüzden tezgahlarda görmek mümkündü.
Genel olarak Türkiye'de mağaza açmaları oldukça geç olmuştu ama İzmir için neden bu kadar beklendiğini anlamak gerçekten zor. (Tokat'ta İzmir'den önce açtılar mesela!)
Geçenlerde İstanbul'da Balmain izdihamına neden olmuşlardı hatırlarsanız.
Şimdi ikinci bir yaralanmalı, itişip kakışmalı açılış da İzmir'i bekliyor.
Çünkü 27 Kasım saat 18.00'deki açılışta ilk sıraya giren kişiye 1000 liralık alışveriş çeki vereceklerini duyurdular.
Sıradaki ilk 100 kişiye de yüzde 20 indirim olacakmış.
H&M zaten yeteri kadar meraklısı ve müşterisi olan bir mağazayken bu tür sansasyonel promosyonların, açılışların müşteriyle adeta dalga geçmek olduğunu düşünüyorum ben.
Eyvah diyorum eyvah!
Bakalım neler olacak? Korkuyla beklemekteyim.
***

Lodos mağdurları

"Lodos'un gözü yaşlı olur" şeklindeki atasözünün, Lodos'un, arkasından mutlaka yağmur getiren bir güneybatı rüzgarı olmasıyla alakası olmadığına inanıyorum.
Çünkü lodos derttir, depresyondur, migrendir, hormonal dengesizliktir, nefes darlığıdır, uyku sorunudur, kısaca rüzgarlar aleminin sıcakkanlı ama bir o kadar da huysuz, nalet çocuğudur!
Günlerdir birbirimize diş bileyerek ve kafası kesik tavuk gibi sersem sepelek dolaşma nedenimizdir.
Meteorolojik verilere göre dört-beş gün daha çekeceğimiz var. Hem de bunlar iyi günlerimiz, öyle söyleyeyim.
Hafta sonu yağmurla birlikte uçmamak ve akıl sağlığımızı yitirmemek için birbirimize tutunalım, manyaklıklarımızı hoş görelim. Gözümüzü bir de lodos yüzünden yaşartmayalım.
***

Böyle çocuklar büyütün

Çocuk eğitimi konusunda zır cahil bir toplumuz.
Sadece Türk çocuklarına mahsus davranış biçimidir mesela:
Adını sorduğunda, cevap vermek yerine utanıp annesinin arkasına saklanmak!
Yahu çocuğum, dünyanın güneş çevresindeki dönme hızını sormadım, adın ne adın?
Bunun diğer zor bir versiyonu da 'kaç yaşındasın bakayım?' şeklinde olan sorudur.
Ona da yanıt veren çocuk az çıkar.
Kendine güvensiz, asosyal ama bunun yanında son derece şımarık çocuklar yetiştiriyorsunuz hiç kusura bakmayın. (Tamam tamam hepiniz değil, 'bir kısmınız... Gerçi böyle deyince de kimse üstüne alınmıyor. Neyse...)
Haberlerde izlediniz mi bilmiyorum. Avustralya'da bir beyzbol maçı öncesi 9-10 yaşlarında bir çocuk, ulusal marşı söylemek üzere eline mikrofonu alıyor. Ve tam o sırada hıçkırık krizi tutuyor. Ufaklık hiç istifini bozmadan hıçkıra hıçkıra marşı tamamlıyor ve tabii stadyumda büyük bir alkış kopuyor.
Çocukta ne bir utanma, ne marşı yarıda kesip 'anneeee!' diye ağlayarak annesine koşma, ne de üzülme.
Tam tersi oyuncularla 'çak ' yapıyor, stadı koşarak ve gülerek terk ediyor.
Bayıldım bu görüntüye bayıldım. İlla doğuracaksanız işte böyle çocuklar doğurun ve büyütün. Türkiye'nin flu geleceğinin böyle çocuklara ihtiyacı var çünkü. Kendinden emin, güçlü, özgüveni sağlam, neşeli ve sosyal ilişkileri renkli...

oncel