Doğa, yaşamı belirleyen, biçimleyen, geleceğe taşıyan, kendini sürekli olarak yeniden  yaratan, değiştiren sınırsız oluşum… Doğa, canlılık, orman, yeşil alan, sular, nehirler, dağlar, çiçekler, ağaçlar, gökyüzü, özgürlük… Doğal olaylar insanların sosyal, kültürel, ekonomik, yaşamsal tüm devingenliğinin, etkinliklerinin kapsama alanındadır. Kuşkusuz; doğal olaylar ile insan çalışmaları, canlılığı, işlevselliği sürekli olarak bir etkileşim içerisindedir.

                                           

***

Gündemden hiç eksilmeyen, içimizi acıtan, yüreğimizi yakan doğa, çevre kıyım ve yıkımlarını duydukça, gördükçe, yaşadıkça ülkemizin nasıl yağmalandığına, talana uğradığına, paraya kurban edildiğine de tanık oluyoruz! Kaz Dağları, Bergama, Soma, Akbelen, Akkuyu, İkizdere, Cerattepe, Bodrum… Türkiye’nin her bölgesinde doğa ve çevre kıyımları… HES’ler, RES’ler, BES’ler, JES’ler GES’ler…

İÇİN İÇİN 'İLİÇ'…

Günlerdir İliç’i konuşuyoruz. İliç’te yaşananları kaygıyla, sıkıntıyla, üzüntüyle izliyoruz! İliç’i izlerken, 'iliç' sözcüğünün anlamını da merak ettim. TDK Sözlüğü iki tanım veriyor: Uçları koparılan çam ağacı sürgünlerinden akan su… Çam kabuğunun altında bulunan tatlımsı, yenilebilir ince tabaka.”

Bu incelikli tanımdan sonra içimi karartan Erzincan İliç’e odaklanıyorum. Altın uğruna, tonlarca siyanürlü toprak yığının altında kalan 9 canın acısını duyumsayarak… Ucuz emek, sömürülen, susturulan insanlar, kıyılan canlar, yalanlar, göstermelik acıma sözleri ve yüzleri... Gündem değiştirmeler… Sonra doğa, çevre kıyımlarına, yıkımlarına yeniden, kaldığı yerden devam… Dağların, ormanların arasında yanmış, ağaçları kesilmiş, maden aramaları, taş ocakları için talan edilmiş doğanın linç görüntüleri…

   

BADEM ÇİÇEKLERİ

İliç’i ve tüm doğa kıyımlarını düşünürken, bir başka doğa canlılığının içine düştü yolumuz; Datça’ya... Önceden belirlenmiş bu  gezi için Orhan Baykal’la ve eşlerimizle Datça’ya Mustafa Kaptanoğlu ve eşi Tijen’in konuğu olduk. 15-18 Şubat tarihleri arasındaki Badem Çiçeği Festivali’nin doğa görsellerini izlemek çok farklı duygular, heyecanlar yaşattı bize.

Mesudiye’de, Ovabükü’nde, Palamutbükü’nde badem çiçekleri Şubat'ın bahar kokan görsellerini sundu gözlerimize. Ancak önceki yıllardaki coşkun badem çiçeği görüntülerini bu kez yoğun biçimde göremedik. Sanki onlar da İliç’e, doğadaki bu kıyıma içlenir, hüzünlenir gibiydiler. Duyuru ve Tanıtım  kitapçığındaki şu sözlerin de altını çizdim İzmir’e dönerken:

“Badem çiçeklerini açtıran nedir diye sorarsanız, aşktır deriz. Bir çiçeğin açması nedir? Düşündünüz mü hiç? Umuttur her şeyden önce, geleceğin müjdecisidir. Uyanıştır; kışın uyuşukluğunu, ölü toprağını atmaktır üstümüzden.

Şimdi biz de bir badem fidanı dikiyoruz bu kadim topraklara. Ağacımızı büyüteceğiz. Soğuğa dayanaklı tomurcukları açacak, kökü derinlere erişecek. Çiçekleri dünyaya gülümseyecek.”