Önce sistemin içini, işini ve işlevini boşalt. Ardından kurumları, ilkelerini, uygulama alanlarını ve uygulayacak olanları itibarsızlaştır. Sonra da toplum mühendisliğinin bütün araç ve yöntemlerini kullanarak, sistemin suçuna dönüştür. Ardından, sistem karşıtlığını giderek yükselen bir ses haline getir. Var olan ve yenileri peş peşe gelen/gelecek olan tüm olumsuzlukların çözümünde, tek çare olarak kendini göster. Öyle göster ki, ahali 20 küsur yıldır iktidarda senin olduğunu unutacak kadar afallasın. Bunu başardıktan sonra gerisi kolaydır. Ülke nereye yol aldığını bilmeyen bir gemiye döner. Geminin nereden geldiğini çoktan unutmuş ahali de gidilecek yeri artık merak etmez olur. Yaşanan budur.

***

İstikrar ve itibar depremi, unutulan ama hiçbir zaman uyumayan ve unutmayan gericiliğin kraterlerini harekete geçirmiştir. Bugün her biri anayasal suç olan, bu ülkenin temel değerlerini ve yapı taşlarını hedef alan, normal bir ülkede tek tümcesi toplumsal refleksleri ve yasaları ayağa kaldıracak olan pervasızlıkların nedeni budur. Bu vahim ve elim tablo beceriksizliklerin değil, tam tersi böyle bir tablo isteyenlerin taammüden çabalarının sonucudur. Emin oldukları şudur: Aç karnına memleketin yarını düşünülmez. Daha da emin oldukları şudur: Ahali, onca açlığa, yokluğa, yoksunluğa rağmen 100 yıl önce direnenler sayesinde kazanılmış bir ülkede yaşadığını unutmuştur. Bundandır çağdaş, demokratik ve laik bir Cumhuriyeti yurttaşı olmanın hakkını ve yetkisini unutması. Bunu hiç unutmayansa, bu tabloyu yaratanlardır.

***

İnsanın hakkını araması, bulması ve alması, aynı zamanda o insanın güçlenmesidir. Güçlü bireyler, toplumlar ve ülkeler korkutucudur. Değerlerine, aidiyetlerine, emeklerine ve saygınlıklarına dokundurtmazlar. Güçlüye yalan, gözbağcılık, korkutma, inanç ya da köken sömürüsü falan işlemez. 7/24 ve bin propaganda aparatıyla, bu gerçek boğuldu. En doğal haklar, birer bağışa, ihsana ve sadakaya dönüştürüldü. Sadakanın ilk koşulu, sadık olmaktı. Korkunç bir ekonomik bataklıkta nefes almaya çalışırken, sonuna kadar hakkı olan emekliliğin, asgari ücretin, maaşın “Bugün yarın ilan edeceğiz” diye, birer iktidar aparatına dönüştürülmesinin ve üç kuruşluk miktara karşı cılız da olsa çıkan seslerin, her türlü korkutma ve tehditle yüz yüze gelmesinin nedeni buydu.

Haklarından ve yetkilerinden vazgeçenler güçsüzdür. Başkalarının gücünü ve itibarını alkışlamaktan, inayetine sığınmaktan başka çare kalmamıştır. Düşünmek anlamını yitirir: “Gemimiz nasıl, rotamız ne?”