Başlığını alıntıladığım söz ressam İbrahim Balaban’dan…

Biraz daha direnseydi 2021’de 100. yaşını kutlayacaktı.

zım Hikmet’in Bursa Cezaevi’nde resme yönelttiği Balaban, geçtiğimiz hafta 98 yaşında bu dünyadan sonsuzluğa göçtü.

Resim eleştirmenleri onu “Anadolu insanının yaşamından, halk söylencelerinden yola çıkarak toplumsal gerçekçi yapıtlar üreten ressam” olarak tanımlar.

Kendisi de “Sanat yaşantının izdüşümüdür. Konu bir özdür, her öz kendi kabuğunu yapar” diyerek sanatını bu kuram üzerine oturtur.

Sanat yaşamını Dağınık, Nakışsı, Ağır Aksak, Oyuncaksı, Tutsak, Özgürlük gibi dönemlere ayırır.

Önceleri köy yaşamının yoksulluğunu, köylü üretim araçlarını resmeden sanatçı, giderek destanlara, halk inançlarına, kahramanlarına, söylencelere, mitolojiye uzanır.

Kente göçü, kentteki yaşamı, demokrasi savaşımını ele alır.

Nâzım Hikmet onun “Bahar” tablosundan etkilenerek “İbrahim Balaban’ın Bahar Tablosu Üstüne” adlı şiiri yazacaktır.

“İşte seyreyle gözüm, hünerini Balaban’ın /(…)İşte sürülen toprak / İşte insan: / dağın, taşın, kurdun kuşun efendisi. / İşte çarıkları, işte poturunda yamalar / İşte karasaban. / İşte sağrılarında kederli, korkunç oyuklarıyla öküzleri. / On yıl mapusta yattı ama, kaybetmedi umudunu Balaban. / İşte Seç köyünden Ali’nin kızı geliyor al taylarıyla tarlaya.”

Bu dünyadan bir de Balaban Geçti dememek olası mı? Işıklarda olsun.

Tevfik Fikret şiirin yanında resimle de ilgilenen bir şairdir. Nâzım Hikmet’in de annesi Celile Hanıma özenerek resimler yaptığını biliriz.

Bedri Rahmi, Metin Eloğlu, Oktay Rifat, İlhan Berk, Metin Altıok, Turgay Gönenç...

Şair kimliklerinin yanında resimleriyle de anılırlar.

Şair, yazar Hulki Atunç’un da resim yaptığını, sergiler açtığını duymuştum.

İzmir’de ressamlığını, öğretim üyeliğini bildiğim Bedri Karayağmurlar şiirleriyle de kendinden söz ettirir.

Bir yandan renklerle oynayan Yıldız Arun, şiire de yaban durmaz.

“Noktanın Ölüm Sessizliği”yle şiirin tinsel renklerine kalem oynatır.

İzmirli Fatma Elvin Öztürk resimleriyle, açtığı sergilerle, aldığı ödüllerle kendinde söz ettirirken, şiire de çalışır, yazılar, denemeler kaleme alır.

“Aklımda Kelimeler” adını verdiği deneme kitabı da Kâğıt Yayınları’ndan çıkmıştı.

Sanata, sanatçıya yaklaşımındaki şu sözleri de görmeden, duymadan geçmek olası değil:

“Sanat paylaşımdır. Sanat toplumsallaşma sürecidir. Kadınla, erkekle beraber bir renk bütünlüğüdür. Sanat aşk’tır çünkü…”

Yaşamın büyüsünün ayrımına vardığı zamandan beri bunu şiirlerine, resimlerine yansıtmaya özen gösterdiğini belirtiyor Öztürk.

Ben de diyeyim ki usundan sözcükler, fırçasından renkler eksik olmasın.

Şair Ahmet Özer şairliğinin, yazarlığının yanında dikkatli bir okurdur.

Geçtiğimiz günlerde sosyal medya hesabından şair, bilim adamı Cahit Tanyol’la ilgili bir haberi paylaşmıştı.

“İhsan Işık'ın hazırladığı Türkiye Yazarlar Ansiklopedisi'nin 3. cildinin 3. basımından (Ankara 2004) aldığım, ekte fotoğrafıyla özgeçmişinden bir bölümü verdiğim değerli felsefecimiz Prof. Dr. Cahit Tanyol'un ölüm tarihi, 2001 olarak gösteriliyor. Benim bildiğim Tanyol hocamız yaşıyor ve 105 yaşında. Yanılıyorsam beni aydınlatır mısınız? Özellikle oğlu Sevgili Tuğrul Tanyol'dan ricamdır. Yaşadığı halde, ölüm tarihi böyle bir kaynakta veriliyorsa bu duruma ve bu kaynağa ne demeli?!”

Ben de Cahit Tanyol’un yaşadığını biliyorum.

Bu görmezden gelinecek bir yanlışlık olamaz!

Kentlim Cahit Tanyol’un şair oğlu Tuğrul Tanyol bu yanlışa ne yanıt verdi, henüz duymadım.