Türkiye'nin üçüncü büyük metropolü İzmir, tarihinin en kritik su sınavlarından birini veriyor. Aylardır devam eden kuraklık ve yetersiz yağışlar, kentin can damarı olan barajları adeta kurutma noktasına getirdi. Bu durum, şehir yönetimini ve milyonlarca vatandaşı, gözle görülmeyen ancak hayati öneme sahip bir kaynağa yöneltti: yeraltı suyu. Ancak bu zorunlu yönelim, beraberinde çok daha sinsi ve yıkıcı bir tehlikeyi gündeme taşıdı. Uzmanlar, yeraltı sularının kontrolsüz ve aşırı bir şekilde tüketilmesinin, tatlı su rezervlerinin deniz suyuyla karışarak kullanılamaz hale gelmesi riskini doğurduğu konusunda hemfikir. İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü (İYTE) Uluslararası Su Kaynakları Bölüm Başkanı Prof. Dr. Alper Baba, mevcut durumun sürdürülebilir olmadığını ve acil önlemler alınmazsa İzmir'i geri dönülemez ekolojik ve ekonomik sorunların beklediğini vurguladı.

I Z M I R D E S U I H T I Y A C I N I N Y U Z D E 95 I N I N K 918500 272936

Barajlar dibi gördü, musluklar yeraltından akıyor

İzmir'in su tablosundaki tehlike, resmi rakamlarla gözler önüne seriliyor. Eylül 2025 itibarıyla, kentin en büyük su kaynağı olan Tahtalı Barajı'ndaki doluluk oranı yüzde 4,87 gibi endişe verici bir seviyeye gerilemiş durumda. Diğer barajlardaki durum da farklı değil. Yüzeysel su kaynaklarının bu denli tükenmesi, İZSU'yu kentin su ihtiyacını karşılamak için alternatif arayışlarına itti. Bu arayışın tek bir adresi vardı: Yeraltı su kuyuları. Prof. Dr. Alper Baba'nın paylaştığı verilere göre, bugün itibarıyla İzmir genelinde evlere ve iş yerlerine ulaşan içme ve kullanma suyunun yaklaşık yüzde 95'i, yani neredeyse tamamı, yeraltı suyu kaynaklarından pompalanıyor. Bu durum, kısa vadede muslukların akmasını sağlasa da, orta ve uzun vadede kentin su geleceğini ipotek altına alan son derece riskli bir strateji olarak değerlendiriliyor. Yeraltı su havzaları, yani akifer adı verilen devasa doğal depolar, birer sonsuz kaynak değil. Bu depoların yeniden dolması, yağmur sularının toprağa sızmasıyla gerçekleşen yavaş ve uzun bir sürece bağlı.

I Z M I R D E S U I H T I Y A C I N I N Y U Z D E 95 I N I N K 918501 272936

Asıl tehlike görünmüyor: Tuzlu su sinsi sinsi yaklaşıyor

Yeraltı sularının aşırı çekilmesinin yarattığı en büyük tehdit, "tuzlanma" olarak biliniyor. Prof. Dr. Alper Baba, bu tehlikeli süreci şu şekilde açıklıyor: Kıyıya yakın bölgelerdeki tatlı su akiferleri, deniz suyu ile doğal bir denge halindedir. Tatlı suyun basıncı, deniz suyunun karanın içlerine sızmasını engeller. Ancak yeraltından aşırı miktarda tatlı su çekildiğinde bu denge bozulur. Tatlı suyun yarattığı basınç azalır ve oluşan boşluğu, daha yoğun olan tuzlu deniz suyu doldurmaya başlar. Bu, tatlı su kaynağının geri döndürülemez bir şekilde kirlenmesi anlamına gelir.

I Z M I R D E S U I H T I Y A C I N I N Y U Z D E 95 I N I N K 918505 272936

Tuzlanma sadece suyun tadını bozmakla kalmaz, aynı zamanda ciddi sonuçlar doğurur. Tuz oranı yükselmiş sular, içme suyu olarak doğrudan kullanılamaz. Tüketilmesi durumunda insan sağlığı üzerinde olumsuz etkiler yaratabilir. Bu suların arıtılması ise hem teknik olarak çok daha zor hem de maliyet olarak devasa rakamlara ulaşan özel teknolojiler (ters osmoz gibi) gerektirir. Bu da su faturalarının katlanarak artması demektir. İzmir gibi kıyı şeridi uzun bir metropol için bu risk, kentin su güvenliğine yönelik en büyük tehditlerden biridir.

Tarım ve doğa da büyük risk altında

Tuzlanma tehlikesi, sadece musluklardan akan suyu etkilemiyor. İzmir'in bereketli toprakları ve zengin ekosistemi de ciddi bir tehditle karşı karşıya. Prof. Dr. Alper Baba, özellikle Menemen Ovası gibi tarımsal üretimin kalbi olan bölgelerin kritik risk taşıdığının altını çiziyor. Tuzlu suyla yapılan sulama, toprağın yapısını bozarak çoraklaşmasına neden olur. Toprakta biriken tuz, bitki köklerinin su almasını engelleyerek ürün verimini düşürür ve zamanla o arazileri tarım yapılamaz hale getirir. Bu, sadece çiftçiler için bir gelir kaybı değil, aynı zamanda İzmir'in ve Türkiye'nin gıda arz güvenliği için de bir tehdittir.

I Z M I R D E S U I H T I Y A C I N I N Y U Z D E 95 I N I N K 918503 272936

Ekolojik denge de bu durumdan olumsuz etkileniyor. İzmir ve çevresi, Gediz Deltası gibi uluslararası öneme sahip sulak alanlara ve kuş cennetlerine ev sahipliği yapıyor. Yeraltı sularının tuzlanması, bu hassas tatlı su ekosistemlerini doğrudan etkiler. Tuzluluğa duyarlı bitki örtüsü ve hayvan türleri yok olur, biyoçeşitlilik büyük bir darbe alır. Kuşların göç yolları üzerinde kilit bir rol oynayan bu alanların ekolojik yapısının bozulması, telafisi mümkün olmayan kayıplara yol açabilir. Ayrıca, tuzlu suyun şehirlerin altyapı sistemlerindeki (su boruları, kanallar vb.) metal aksamı aşındırarak (korozyon) çürütmesi, bakım ve yenileme maliyetlerini de patlatacak bir başka gizli tehlikedir.

I Z M I R D E S U I H T I Y A C I N I N Y U Z D E 95 I N I N K 918502 272936

Betonlaşma görünmez kaynağı nasıl tüketiyor?

Sorunun temelinde sadece kuraklık yatmıyor. Prof. Dr. Baba, modern şehir yaşamının getirdiği bir başka soruna dikkat çekiyor: Yoğun kentleşme ve betonlaşma. Şehirler büyüdükçe, eskiden toprak olan doğal yüzeylerin yerini asfalt, beton ve binalar gibi geçirimsiz yüzeyler alıyor. Bu durum, yağan yağmurun en büyük düşmanı haline geliyor. Toprak yüzeye düşen yağmur suyu, yavaşça süzülerek yeraltı suyu depolarını doğal olarak besler. Ancak geçirimsiz yüzeylere düşen yağmur, toprağa sızma imkanı bulamadan hızla akışa geçerek kanalizasyon sistemleri aracılığıyla denize karışır. Bu, yeraltı su kaynaklarının yenilenme döngüsünü kırmak anlamına gelir. Yani, bir yandan mevcut suyu hızla tüketirken, diğer yandan onun yerine yenisinin gelmesini de kendi ellerimizle engelliyoruz.

Çözüm için acil eylem planı gerekiyor

Peki, bu karamsar tablo karşısında ne yapılmalı? Prof. Dr. Alper Baba, paniğe kapılmak yerine bilime dayalı, bütüncül ve acil bir eylem planının devreye sokulması gerektiğini belirtiyor. Çözüm önerileri arasında şunlar öne çıkıyor:

  • Kaynakların Tespiti ve Korunması: İzmir'in en önemli yeraltı su potansiyeline sahip Halkapınar ve Menemen Ovası gibi bölgelerdeki akiferlerin potansiyeli net olarak ortaya konmalı, düzenli olarak izlenmeli ve kirliliğe karşı zırh gibi korunmalıdır.

    Balıkesir Sındırgı’da sabah saatlerinde deprem
    Balıkesir Sındırgı’da sabah saatlerinde deprem
    İçeriği Görüntüle
  • Arıtılmış Atık Suların Kullanımı: Şehrin evsel ve endüstriyel atık sularının, ileri düzeyde arıtıldıktan sonra tarımsal sulama gibi alanlarda kullanılması, tatlı su kaynakları üzerindeki baskıyı önemli ölçüde azaltacaktır.

  • Deniz Suyunun Arıtılması (Desalinasyon): Orta ve uzun vadede, deniz suyunun arıtılması teknolojisine yatırım yapmak kaçınılmaz görünmektedir. Arıtılan deniz suyu, hem doğrudan kullanım için sisteme verilebilir hem de yeraltı suyu akiferlerine enjekte edilerek bu depoların desteklenmesinde kullanılabilir.

  • Toplumsal Bilinç ve Katılım: Su yönetimi sadece teknik bir mesele değildir. Suyun verimli kullanımı konusunda toplumsal bilincin artırılması, her bireyin ve kurumun sürece dahil edilmesi ve ulusal dayanışma ruhuyla hareket edilmesi, başarının anahtarıdır.

Prof. Dr. Baba, sorunun sadece İzmir'e özgü olmadığını, iklim değişikliği nedeniyle İç Anadolu, Güneydoğu Anadolu ve Ege'nin tamamında yeraltı suyu seviyelerinin düştüğünü belirterek, konunun ulusal bir strateji ile ele alınması gerektiğini vurguluyor.

Kaynak: DHA