Dün, koronavirüs’ün ülkemize teşrif ettiği resmen açıklandı! Vaka sayısı arttıkça, toplumsal yaşamın tüm alanlarının bundan payını alması kaçınılmaz. Sanat etkinlikleri, en fazla etkilenecek alanlardan biri. Tiyatrolara, sinema ve konser salonlarına gitmekte tereddüt edecek izleyiciler televizyona mahkum olurken, sanat kurumları ciddi maddi kayıplara uğrayacak. Felaket tellallığı yapmayalım, ama bu durumda ne yapılabilir, akıl yürütelim… Örneğin, kamu sanat kurumları etkinliklerini on-line (dijital ortamda) yayınlamayı düşünemez mi? Oyun satın alarak özel tiyatrolara destek veren yerel yönetimler, etkinliklerini iptal etmek yerine yerel televizyon kanallarından yayınlanmasını sağlayamaz mı? Böylelikle, bu kanalların sanata yer vermesi özendirilebilir belki... Üstelik, böylesi zamanlarda, halkın morale ihtiyacı olduğu unutulmamalı. 

Yazımı yazmak için oturduğumda, Sağlık Bakanı’nın açıklaması geldi ve ben bunları düşünmeye başladım. Oysa, başka bir tehditten söz etmeyi planlıyordum; bu günün 12 Mart olduğunu anımsatarak, sanata yönelik saldırılardan, tutuklamalardan, sansürlerden söz edecektim. Sanatın özgür olmadığı toplumlarda geniş kitlelerin ifade özgürlüğü de kısıtlıdır. Neden mi? Çünkü, sanat öncüdür, yol gösterendir. Topluma umut ve direnç aşılar, her türlü otoriteyi sorgular. Sanatçının susturulduğu ülkelerde, toplum giderek yalnızlaşır, korkuya teslim olur. 

Sanatın özgür olmadığı dönemlerde, risk alarak, toplumsal muhalefetin öncülüğünü üstlenen sanatçılar olmuştur elbet. Aydınlanmadan nasibini almış ülkelerde, faşizme direnen nice sanatçı direnişe katılmış, ülkesi içinden ya da dışından, özgürlük mücadelesi vermiştir. Bizde de, tehditlere aldırmadan işini yapan, sözünü sakınmayan sanatçılar çıktı, çıkmaya da devam ediyor. Sanatın ve sanatçının özgür olmadığı yerde, toplumun öteki bireylerinin de özgür olmadığı bilinciyle...

Büyük yazar Emile Zola’nın, Dreyfus’un haksız yere mahkumiyetinin ardından yazdığı “İtham Ediyorum” yazısı, Camus ve Sartre’ın Cezayir Savaşı sırasında ülkelerinin sömürgeci politikalarını protestoları uygarlık tarihinin unutulmaz olayları arasındadır. Biat geleneğinin ve korku kültürünün hakim olduğu geri kalmış toplumlarda, az sayıda sanatçının kahramanca çıkışı, toplumda yeterince yankı yapmasa da tarih onları unutmaz. Nazım’ın Kore Savaşı’nı eleştiren şiirinin 1950’lerin siyasal ortamında yaygınlık kazanmasına olanak yoktu elbette, ama bir avuç barışçı aydının çabalarıyla dünyada yankılanmıştı. ”Savaşa Hayır!” demenin yasaklandığı günümüz Türkiye’sinde sanata yönelik tehditler o günleri aratmıyor.    

Dijital ortamda yayımlanan Müstehak Dergisi’nin 2019 yılı Sansürsüz Kültür Sanat Yıllığı’na bir göz atmanızı öneririm. Ne çok Sanatçımızın bir yıl içinde yasaklama, baskı ve sansürle karşılaştığını göreceksiniz. Tiyatro sanatçısı, yazar, müzisyen, karikatürist ve gazeteci-yazarlar... Cumhurbaşkanına hakaret, örgüte destek olmak ya da ‘kokteyl’ suçlamalarla hapis yatan (Musa Kart, Cenk Dost Verdi, Nazlı Masatçı), halen yatmaya devam eden (sanat destekçisi Osman Kavala), müebbet istenen ve haklarında yakalama kararı çıkan (Mehmet Ali Alabora, Pınar Öğün, Meltem Arıkan, Can Dündar), mahkumiyetleri kesinleşip, ertelenen ya da üst yargıya taşınan (Ersin Umut Güler, Orhan Aydın, Zuhal Olcay, Çayan Demirel, Ertuğrul Mavioğlu, …), soruşturmaya tabi olan ve dava açılan onlarca, yüzlerce sanatçı, yazar; sanatlarını icra edebilecekleri mekanlardan yoksun bırakılan sanat kurumları; yasaklanan konserler, kitaplar, festivaller, maddi destekten mahrum bırakılan tiyatro oyunları, filmler; kayyum atanan sanat kuruluşları… Bu yasaklar karşısında ‘Üç Maymun’u oynayan sanatçı dostlarımız da var; suskun kalmayanlar da… Dün, kendi rızaları dışında hastaneye götürülerek ölüm oruçlarına müdahale edilen Grup Yorum elemanları özgür kalıp, konserlerini yapabilsinler diye, Suavi’den Hilmi Yarayıcı’ya, Barış Atay’dan Pınar Aydınlar’a, Niyazi Koyuncu’dan Hüsnü Arkan’a, Tuğrul Keskin’e onlarca sanatçı bu akşam A. Adnan Saygun Sanat Merkezi’nde ‘Grup Yorum’a Destek Konseri’ne katılacak (tabi son anda bir yasaklama gelmezse). Onlar, tehdit altındaki sanata sahip çıktıkları için orada olacaklar… Biz de, onlara sahip çıkmalıyız.