Eşek kral ve ben
Sabaha sağ çıkmayacağız
Eşek açlıktan
Kral iç sıkıntısından
Bense aşk ateşinden
Aylardan mayıs
(Jacques Prevert)
***
Türkçe Sözlük'ten:
mayıs (I) a Rum. Yılın beşinci ayı.
mayıs (II) a hlk. Taze sığır dışkısı: "Küçük kızların mayıs kokan toprak sofalarda yetiştirdikleri koza sepetleri..." S.F. Abasıyanık
***
"Türkiye gibi aydınlık ve güzel" şairimiz Cahit Külebi'ye hak vermek lazım:
"Biz biliriz bizim işlerimizi/
Bizim gibi millet görülmemiştir."
***
Gideriz Londra'ya ateş pahasına dört metre kumaş alırız; terzimiz açar bakar ki, kumaş Türkm malı. Diyelim Fransa'dan dünyanın Euro'sunu (avro) halı alırız; yurda gelince bakarız görürüz ki, süt be süt Milas halısı...
Elimizdekinin değerini bilmeyiz. Maddi kültür ürünlerimizi bir yana bırakalım: Manevi kültür değerlerimizin bizim olduğunu yadsımaya kalkarız. Fethiye'yi Nice'e, Monte Karlo'ya benzetir, doğanın Gökova Körfezi'ne lütfu olan güzelim Sedir adası kumlarını "Kleopatra için getirilmiş", Kurdoğlu koyağındaki Bizans yapı kalıntısını "Kleopatra Hamamı" diye lanse ederek övünmeye kalkarız.
Giresunlu, genç yaşta ölen şair Can Akengin bir şiirinde:
"Asıl gücüme giden/
Ayrılmaktır sevgiden" diyor.
Benim gücüme giden; antik çağdan günümüze, bu topraklarda yetişmiş bilgin, yazar ve şairleri, -batının yönlendirmesiyle- başka uluslara peşkeş çekmemiz. Homeros, Thales, Herakleitos, Aisopos, Heredotos, Lukianos, Strabon, Yunanlıdır. Elimizden "Turkish Delight" Türk lokumunu, Karagözü türlü çeşitli yemeklerimiz aldırırız. Hele, yılın çeşitli dönemlerindeki özel kutlamalarını başka toplumlara mal eder; sonra onları taklit ederken, toplumun bir yarısını, "gavur icadı", "kefere geleneği" falan diye dışlarız. Bunların başında, Mayıs ayının ilk haftasındaki bahar kutlamaları geliyor. Bu yazının yayını o günlere takaddüm ettiği (denk geldiği) için bu konuda şunları söyleyeceğim siz okurlarımıza:
İnsanların kıt, tanrıların çok olduğu eski günlerde, bizim Salihli'nin atası Sardes'te Till adında bir genç yaşıyordu. Bu delikanlı Dede Korkut söylemiyle "ava kuşa meraklı" idi. Antik adı Tmolos olan Bozdağ aklan yamaçlarında av avlar kuş kuşlardı.
Böyle günlerden birinde delikanlımızı bir yılan sokup öldürmesin mi? Delikanlının av yoldaşı, Memosen bir hışım, o yılanı öldürdü. O an şaşılası bir şey oldu:
Ölen yılanın eşi, Bozdağ eteklerinden "altın çiçek" derler, bir bitkiyi koparıp, ölü eşine sürdü, koklattı. Yılan dirildi. Bunu gören Till'in kızkardeşi Moir de bir tutam altın çiçek toplayıp, ölmüş ağabeyine koklattı, sürdü. Öykünün gidişatında anlamış olacağınız gibi, merhum Till canlandı.
O günden sonra, Salihli dolaylarında her bahar, "ölen doğanın yeniden canlanmasının" simgesi olarak "Altın Çiçek Bayramı" kutlanır oldu.
Yine kestirmiş olabileceğiniz gibi, öz be öz Anadolu göreneği olan "Altın Çiçek Bayramı", zamanla bütün dünyada "Bahar Bayramı" olarak kutlanmaya başlandı. Kutlanıyor, olasılıkla dünya durdukça kutlanmaya devam edecek.
Herkes biliyor ki; kışın ölen bitkisel varlığın, baharda gelin gibi canlanması insanlara heyecan vermiştir.
Bu inanışla "Bahar Bayramı", "May Day", "Hıdırellez", "Yeni Gün", "Nevruz" ve benzeri adlarla kutlanır. Tüm yaşamınız bahar gibi olması dileğimle bir bahar şiiri armağan ediyorum size:
Bu sabah mutluluğa aç pencereni
Bir güzel arın dünkü kederinden
Bahar geldi bahar geldi, güneşin doğduğu yerden
Çocuğum uzat ellerini
Şu güzelim bulut gözlü buzağıyı
Duy böyle koşturan sevinci
Dinle nasıl telaş telaş çarpıyor,
Toprak ananın kalbi
Şöyle yanı başıma çimenlere uzan
Kulak ver gümbürtüsüne dünyanın
Baharın gençliğin ve aşkın
Türküsünü söyleyelim bir ağızdan
Ataol Behramoğlu