Çıktığı sayısız geziyi sözlere döken, gezi izlenimlerini edebiyatla, şiirle ve düşüncelerle harmanlayan gazeteci yazar Yaşar Seyman, yeni kitabı Kentlerin Kalbi'nde, çokca yanlış anlaşıyan kent kültüründen de söz ediyor

Gazeteci yazar Yaşar Seyman, yeni kitabı Kentlerin Kalbi'nde kentlerin ruhunu insanların oluşturduğunu, dünyanın ortak mirasında barış içinde yaşayabileceğimizi vurguluyor. Seyman ile hem kitabı ve hem de yazarlık üzerine konuştuk.

•      Halkımız gezmeyi pek sevmez. Hatta bazıları lüks ve 'boş' bir

uğraş olarak görür. Başka diyarlara, başka hayatlara neden bu kadar ilgisisiz?

Evliya Çelebi Seyahatnamesi okunsun okunmasın; sözlü anlatımlarda duymamıza, dinlememize karşın gezi konusunda ilgisiz gerçekten. Oysa biraz gezme meraklısı birine; “Ne geziyorsun Evliya Çelebi gibi” takılmalarıyla büyüyoruz. Bu son yıllarda biraz kırıldı sanki.

•      Bu bir nebze edebiyatımıza da yansıdı sanki!..

Edebiyat dünyamızda önemli gezgin kalemlerimiz var ve yapıtlarını görüyoruz. Gezi örgütleri, Hece Edebiyat Dergisi’nin ‘Gezi Özel Sayısı’ benim için bir başucu eseridir. Neredeyse 80 yıldır sevilerek okunan bir klasik Ahmet Hamdi Tanpınar’ın 'Beş Şehir'i.

•      Siz de bir hayli yapıt kazandırdınız gezi edebiyatına...

Teşekkür ederim. Ben bir göçmen kalemim. Bir göçmen kuşum, kimine göre ‘Anadolu Turnası’yım. Gezi günlüklerime telli turnanın telli defterleri derim.

•      Sizdeki gezme sevdası nasıl oluştu ve gelişti?

İlk kent kitabım 'Hüznün Coşkusu Altındağ', Erzincan’dan göç ettiğimizde bize kucağını açan, doğup büyüdüğüm Ankara semtiydi. Kitap haline gelmeden önce 1986'da Milliyet Gazetesinde dizi olarak yayınlanmıştı. Ödül de kazanmıştı bu kitabım. Oyun haline de getirildi ve 1993'ten itibaren 10 yıl Devlet Tiyatroları'nda sahnelendi.

DÜNYA BİR KİTAPTIR

•      Gezi kitabı yemek kitabı gibi bir şey değil, yemek kitabının pratik bir karşılığı var. Gezi kitapları okura ne verir?

Yemek kitabı mideye, dolayısıyla damak tadımıza hitap eder, gezi kitapları ise göze ve kulağa. Şu çok sevdiğim ifadeye 'Kentlerin Kalbinde' kitabımda yer verdim. Felsefeci ve ilahiyatçı Augustinus Aurelius demiş: “Dünya bir kitaptır. Hiç seyahat etmeyen biri, kitabın sadece bir sayfasını görür.”

•      Okuyan mı gezen mi ayrımına geldik ister istemez...

“Çok okuyan mı yoksa gezen mi bilir?” sorusunun yanıtı gezi kitaplarıyla yankısını bulur. Gezmek gibi gezi kitapları okumak insanın ufkunu geliştirir. Farklı kültürlerin yüzünün birbirine dönük olduğunu ancak yaşayarak görür insan. Bütün kitaplarımda vurguladığım düşüncem “Dünya bir kitapsa bu kitabı okumadan bu dünyadan geçme” cümlesiyleözetlenebilir.

•      Marquez'den Tabucci'ye, Nerval'den Mann'a birçok yazar gezilerini kitaplaştırdı. Gezi ve edebiyat ilişkisine dair siz neler söylersiniz?

Edebiyat ile gezi arasında zaten kendiliğinden bir ilişki vardır. Büyük yazarlar, öykülerinde, romanlarında şiirlerinde gezip gördükleri kentlerin tarihinden, doğasından ve taşıdıkları kültürel mirasından edindikleri izlenimlerini, duygularını yapıtlarına yansıtır, okurların bellek coğrafyasına zenginlikler katar.

•      Kendinizi 'kent yazıncısı' olarak tarif ediyorsunuz. Kimdir kent yazıncısı?

Bir kere kim olmadığını söyleyeyim. Kent yazıncısı, kent rehberi değildir. Kentlerin gezilecek, görülecek yerlerin ötesinde kentlerin kalbine dokunarak edebiyata hizmet eder. Kimi kentin kalbi tarih ise, bir başka kentin kalbi aşktır, insandır, doğadır. Yazdığı kentlerle bütünleşen kişidir kent yazıncısı.

•      Bu alanda çok yapıt okudunuz mu? Sizde en çok izi bırakan kim oldu?

Okumaz mıyım? Hala dönüp dolaşıp omuduğum, okumaya doyamadım yazarlarım vardır benim. Bu merakım ve kent yazıncılarının yazılarıyla yapqtığım yolculuklar hiç bitmeyecek. Sözgelimi, modern dünyanın masal anlatıcısı İtalo Calvino'nun 'Görünmez Kentler'ini 2009 yılında okumuştum.

YAZILAN MEKAN-GÖRÜLEN MEKAN

•      Yeni kitabınız 'Kentlerin Kalbi' adını taşıyor. Bu tamlamaya yüklediğiniz anlamdan söz eder misiniz bize?

Kentlerin Kalbi, öncelikle kentleri yaşatanlardır. Ama yazılanla görülen her zaman aynı anlama gelmez... Yaşar Kemal’in kitaplarını okuyan birinin yolu Hemite köyüne düşer. Köyü gezerken kitaplardaki “Hemite bu mu?” diye içinden geçirir. Bana bu anekdotu aktaran sanatçı dostum benzer bir şey söylemişti: “Senin yazdığın Ankara’yı okuyunca zaman zaman benim de yaşadığım Ankara bu mu diye kendime soruyorum.”

Konumuza dönersek bazen bir yazar bazen bir ressam, heykeltıraş, sinema insanı, müzik elçisi, yazar, bir şair, bir ozan, bir tiyatro sanatçısı ya da bilim insanıdır Kentlerin Kalbi'ni oluşturanlar.

•      Gelelim bitmek tükenmez Ankara sevdanıza... "Dünya insanı" Yaşar Seyman'ın gönlünü çelebilmek için ne verdi Ankara?

Ah evet Ankara, benim Ankara'm. Cumhuriyetin kalbi. Bir dağ köyünden sonra gördüğüm ve yaşadığım kent. Büyüdüğüm, okullarında okuduğum, sevdalandığım, anne olduğum, iş yaşamına başladığım, doyduğum bir kent. Yazarlığımın mutfağını kurduğum Ankara’m. Ne güzel söylemişti Ahmet Haşim Ankara için: “Anadolu ortasında bugün bir hakikattir. Ağacın bitmediği, yaprağın açmadığı, kül rengi azim bir saha ortasında Ankara, şimdi büyük binalarının yüz binlerce gözleriyle şafaklara bakıyor.”

•      Ankara tamam!.. Ancak onca gezip gördüğünüz kentler arasında en çok hangisi etkiledi sizi?

Sevgimi pek bölüştürmek istemem. O nedenle zengin yüreğimde sevdalı olduğum kentlere de yer açtım. Ankara’dan çıktıkça bizim kentler, yurtdışına çıktıkça da dünya kentleri yüreğime sessizce sızdı. Ama yine de söz etmeden geçmek istemem. Almanya'daki Neckar Nehri’nin üzerindeki Alte Brücke Köprüsü ve Heidelberg Sarayı'nı unutmam mümkün değil. Bir tarihin bundan daha güzel korunacağını düşleyemiyorum. Zaten Heidelberg kentini gezerken tarihin içindeki yolculuğun mutluluğunu yaşıyor insan ve bu kente vuruluyor.

•      Kitabınızda kentlerin kalbine dair neler var?

Kentler sadece yapılardan ve sokaklardan ibaret değildir, her kentin bir kimliği, ruhu ve kalbi vardır. Kentlerin kalbini, o kentlerde yaşayan, çalışan, üreten emekçileri, sanatçıları ve yazarlarıdır. Erzincan’dan, Ankara sokaklarına, Tanrılar dağı Nemrut’tan İzmir’deki işçi kadın Rukiye’ye, Zonguldak maden işçilerinden Güney Afrika’da Mandela’ya, Hakkari’deki “Dengbêj çiçeği” Asmin’den Arjantin’de Mercedes Sosa’ya, Goethe’nin kenti Frankfurt’tan Hintli kadınların rengarenk sarilerine uzanan; çok renkli, çok sözlü, çok şarkılı öykülere çıkılacak yolculuklar var bu kitapta.

•      Çok hoş çizimler de var bu kitabınızda...

Kitabın kapağını ve o güzelim desenleri, Can Ersal'in elinin emeği, gözünün nuru. İstasyon Dergisi’nin bir gecesinde tanışmadan önce onu çizimlerinden tanıyordum zaten. Kalem kardeşliği işte! "Kentlerin Kalbi kitabıma bir şeyler çizer misin" diye sorduğumda "Zevkle" dedi. Bu vesileyle ona şükranlarımı bir kez daha dillendirmek isterim.

'Yaşadıkça yaşlanmazsınız'

•      Yurt dışında ilk gezinizi nereye yapmıştınız?

Sendikacı olarak Portekiz’in Lizbon kentine gitmiştim. Ama gitmeden önce, o yıllarda ansiklopedilerde, atlaslarda ve kitaplarda Lizbon ve Portekiz’e dair ne varsa hepsini okumuştum. 1988 yılında yaptığım bu seyahati 'Göçmen Kalem' adlı kitabımda (Bilgi Yayınevi-Ankara 2012) anlatmıştım. Daha sonraki yıllarda Amerika, Avrupa, Asya ve Afrika'nın birçok ülkesine gittim.

•      Anladığım kadarıyla Portekiz sizde derin izler bırakmış...

İlk yurtdışı gezimin bir Akdeniz ülkesine olması benim için büyük bir şanstı. Portekiz’de yerel tatlar, folklorik yapı, Portekizlilerin özüne bağlılığı beni benden almıştı. “Yaşadıkça yaşlanmazsınız, yaşamadıkça yaşlanırsınız” diyen Portekizlileri de ülkelerini de çok sevdim, çok! Bu sevgiye kaynak olan, duygularımı coşturan, güzelim bahar mevsimi ve gönlümdeki aşktı, dilimdeki ise Karacaoğlan’ın sözlerinden derlenen şu türkü: “Güzel ne güzel olmuşsun/ Görülmeyi görülmeyi.”

Gerçek şu ki ben, inanılmaz güzel baharlara sahip Akdeniz ülkelerine, insanlarına, tatlarına vurgun bir kadınım.

KENTLİLİK VE ONUR

•      Kitabınızda, “Kentlilik insana onurlu duruş sergiletir” diyorsunuz. Nedir kentlilikle onurlu duruş arasındaki ilişki?

İnsanların doğdukları, doydukları kentler vardır. Yaşadığınız kent doğduğunuz kent olmayabilir. Yaşadığınız kentle bütünleşmektir kentli olmak. O kentin tarihi ile kişisel tarihiniz yazılmalı, kentin ruhunu içsesinizle bulabilmeli, kentin dokusuna dokunanlara dokunabilmelisiniz. Öte yandan kentli olmak, doğduğunuz büyüdüğünüz, anılar biriktirdiğiniz toprakları unutturmamalı size. Fakat kent kültürünü iyi anladığımızdan emin değilim. mesela siz hiç Paris’te, Cannesliler Derneği diye bir şeyin varlığından söz edildiğini işittiniz mi? Ya da Roma’da Milanolular Derneği? Ben duymadım, kimsenin duymuş olacağını da sanmıyorum,

•      Kitaplardan söz ettik, son sorumuz da okumaya dair olsun. Sizin için ne ifade ediyor okumak?

Bir kitap bitirince kendimi dünyanın en güzel kadını olarak duyumsuyorum. Okudukça çoğalıyor, güzelleşiyor ve biriktiriyorum. Okumak benim yaşam biçimim. Kitap en güzel dosttur ama William Shakespeare çok daha güzel ifade etmiştir okumanın ve kitabın anlamını: “Kitaplarım, bana yetecek kadar büyük krallıktır.”