Bizim kuşağımızın çocukluğunda ellerimizden tutulup ilk getirildiğimiz yerdir Kemeraltı. Her sokağı bir yazı konusudur. Biz Beyler Sokağı’na kadar gelen hikayeler zincirini yazdık.
Hasan Kulakoğlu
Neslihan Perşembe Kulakoğlu
İzmir sosyal, kültürel yapısıyla etkileyici bir kenttir. Kemeraltı bu etki alanında biriciktir. İzmirin çevre il ve ilçelerinden gelip de tarihi Kemeraltı çarşısına bir işi düşmeyen bir insan yoktur. Özellikle bizim kuşağımızın çocukluğunda ellerimizden tutulup ilk getirildiğimiz yerdir Kemeraltı. Her sokağı günlük bir yazı konusudur. Biz size Beyler Sokağı’na kadar gelen bir hikayeler zincirini yazdık. Bu hikayeler zincirine ömürlerinden katkı koyan herkese farklı bir yol seslenir. Örneğin Neslihan, aile bağlarıyla bağlı olduğu Tilkilik, Kestelli yokuşundan çıkarak Ali Reis Mahallesi’ne gider. Bu gidişte Kemeraltı’na da yer verdiği annesine yazdığı İyilik Ağacım şiirinin dizeleri şöyledir:
“Şu öksüz hayat / çok kıskandı ikimizi / evlat edindiğimiz için çiçekleri... / Ne zaman kanat çırpsa anılar / saklanır kuşlar kıvırcık saçlarımıza... // Kalbin bir büyük ada ben küçük bir kayık / denizlerle yüzen arzularımız çekingen. // Acılarımızı zamanın gizli defterine yazdık / gün gelir uçar diye güvercin ağzından / sevincimiz bir kıvılcımla yanan orman / başkasına sıçradığında yağmurlara kaçan. // Ali Reis Mahallesi’nde güler çocukluğun/annenin işlerine ortak güleç bir avlu / kardeşinin saçına taktığı gökyüzü / babanın yokuşları çıkan düşünceleri / bir hafta sonu pikniğinde / Kadifekale’den İzmir’e bakar... // Konak Meydanı’nda elinden tutar çocukluğum / Saat Kulesi’nin yelkovanıyla açılırız okyanuslara / inancın maviliğinde dolaşır İzmirli / Kemeraltı dükkânlarının sesi gürleşince / cami havra kilise kardeşliği... // Babama koşar çocukluğum Hisarönü’nde / yorgunluğunu alır yüksek dalgalar / görünce bizi Akdeniz bakışları. / Kış; odun sobasında kestane kokusu / kedilerimizin canlanan düşleri / yaz; yan yana izlemek yıldızlarla / kendimizi unuttuğumuz filmleri / aile olduğumuzun şahidi geceler / kaçıp gider örtmek için bilinmezi...
Çok kişiyi etkileyen İzmir Körfezi’nde süzülen gemiler, Konak Meydanı’nda Abdülhamitin 25. iktidar yılının kutlaması şerefine, 25 metre uzunluğunda yapılan Saat Kulesi’nin selamlar. Bu selamın ardından Saat Kulesi’nin her cephesi, size İzmir’in büyüleyici tarihini anlatır. Bu anlatılar Halikarnas Balıkçısı’nın alışveriş poşetini astığı çınar ağacında saklıdır.
Kemeraltı’na girmeden önce Hükümet Konağı diye bildiğimiz Katipzadelerin köşkü karşılar bizi. Yeni yapılan restorasyonuyla Mehmet Paşa’nın kızı Ayşe Hanım’ın yaptırdığı camii tüm sevecenliğiyle “Merhaba” der. Kemeraltı’nın her bir köşesindeki tüm camiler adına ki; hanlar, hamamlar, sinagoglar anlatmak ile bitmez bu kadim çarşıda. İzmir’in canlı eski günlerini hissettirip yaşatarak bugüne gelen Kemeraltımın, çoğu kişi tarafından bilinir mi; Anafartalar Caddesi’nin aslında eski bir sahil boyu olduğu? İşte bu sahil boyuna düz inen Türk mahallelerinin önde gelen esnaflarının en güzel mimari örneklerinin de gösterildiği Beyler Sokakları’nın da hikayesi başkadır. Katipzade’nin sırtını dayadığı sokaklar kaç mevlevihane, kaç ney, kaç sohbet aksetti kim bilir göklere? Benim bildiğim 1920’li yıllarda Beyler Sokağı’nın hem can kurtardığı hem de sanatkar yetiştirdiği o güzel cumbalı konaklardan, Osman Şükrü Şenozan’ın beş bestesiyle unutulmaz segah eserlerini çıkarttığıdır.
Eşimle benim her çocukluk hatıramızdadır Kemeraltı... Ne mutlu ki o güzel insanları görmek, o ahilik geleneğinin son demlerine rastlamak şansı bir serencam olacağını bilmeden. Katipzade ya da Hükümet Konağı’ndan girerken Ankara Palas’tan bir kasketli şair selam çakar size; kurtuluş buralardan tutuştu der gibi... Şimdi yine adımlarımız geri geri gitsin çünkü Kemeraltı’na girmeden metrodan çıkar çıkmaz, hatlarıyla belli ettiği Sarıkışla sınırlarını yoklarsınız yeni digital kodlarla. Bir aşk ile tutmazsanız elini güzel Symrna’nın uzun saçlı Kemeraltısını, nasıl tanırsınız ki Elhamra’nın rujunu... Siz ki değerini bilmelisiniz bu güzel çarşıda yürürken Şifa Eczanesi ve Şükran Otelin bir zamanlar yaşadığını, yaşattığını... Bir de “Meseret” demeyeceksiniz, Meserret’e aynı Sevinç’le açılsa bile Kıbrıs Şehitleri’nde bir başka pastahane...
SANATIN CANLANDIĞI SOKAK
Tarihi her binanın canlanışı, miraslarının yaşaması Hasan ile beni mutlu ediyor. Çünkü biliyoruz ki böylelikle aramızdan ayrılan o kıymetli, iyi insanlar da yaşar. Bugünümüzün 848 Sokağı 2. Beyler’inde açılmış olan iki sanat galerisi bizi kucaklar. Arya Kamalı Uluslararası Kültür ve Sanat Merkezi bünyesindeki galeriden Arya Kamalı ile yaptığımz röportajda yer vermiştik. İkinci Beyler’de yer alan Eskiiz Sanat Galerisi önemli ressamlarımızın yapıtlarının sergilendiği seçkin bir galeri. Sanat hayatını uzun yıllardır sürdüren Serdar Yörük, Eskiiz Sanat Galerisi’ni bu kez Kemeraltı 2. Beyler’de sanatseverlerle buluşturur. Küratörü olduğu birçok sanat projesi gerçekleştirir. Sanatseverleri sadece sergilere değil, atölyelere, sanat diyaloglarına da davet eder. Biz de 5 Haziran’a kadar görülebilecek Ressam, Eğitimci Yusuf Toprak’ın resim sergisiyle adım attık bu güzel sanat galerisine. Teknolojinin egemenliğindeki kent karmaşası içinde Yusuf Toprak’ın yapıtlarında çıktığımız gezide köy hayatının yalınlığı, dinginliği, doğallığı bizi adeta arındırdı. Soyadının hakkını veren bir ressamın doğup büyüdüğü Sivas’ın kış mevsiminde kucaklayan beyazlığı, en karanlık yolları bile aydınlatacak bir ışık gibi. Birçok tuvalindeki atlarsa özgürleştiriyor. Kadın figürleri doğadaki sohbetlerinin içine alıyor.
BİR DÜŞLER ORMANI
Eğitimci-Yazar-Şair Hidayet Karakuş, “Kemeraltı bir düşler ormanıdır. Ben küçük bir fırça darbesi atmaya çalıştım” dediği Mart 2011’de Heyamola Yayınları tarafından yayınlanan ‘İzmir'in Kalbi Kemeraltı’nda bu tarihi çarşımıza dair bakın ne diyor: “Kemeraltı, adını öyle ya da böyle gerçek taş kemerlerden almaktadır. O günlerdeki gibi Kemeraltı çarşısı iç limanlar birlikte 1700 metrelik kıyısını koruyarak yaşasaydı da bize de kemerlerin süslediği dükkanların önünden hem yürüyüp hem de alışveriş yapsaydık, dedim bunları okuduğumda. Öyle bir düşün gerçekleşmesi olanaksız ama nasıl bir güzellik çıkardı ortaya? Yüksek yapıların olmadığı, denizin Anafartalar Caddesi’ni yalayıp durduğu, kıyılarda dükkânlarla birlikte oturmalıkların bulunduğu, küçük teknelerin erkenden mal taşıdığı bir kıyı…”
KİTAPLARIN YUVASINDA OKUMAK
İzmir Milli Kütüphanesi’ndeki kitaplara baktınız mı? O güzel ahşap masalarda oturup bir araştırma yaptınız mı? Ders çalıştınız mı? Kitapların sese dönüştüğü güzel bir etkinliği izlediniz mi? İzmir Milli Kütüphanesi sadece kitap alınan, karıştırılan, okunan bir yer değil. Belli zamanlarda kültürel, sanatsal etkinliklerin de yapıldığı bir buluşma yeri. Örneğin 29 Mayıs günü Dr. Metin Özer’in ‘İzmirli Metin Oktay’ kitap tanıtım, söyleşi ve imzası gerçekleştirildi. Şiirler, şarkılarla çevrelenen etkinliklerin yanı sıra konferanslardan da seslenir kitapların bu güzel yuvası. İzmir Mili Kütüphane Vakfı Başkanı, Avukat Ulvi Puğ, güleryüzüyle İzmir Milli Kütüphane ziyaretçilerine, Atatürk ilke ve devrimlerinin yolunda iyi bir rehberdir. Sohbetlerinde kılavuzu şiirdir. Zamanında İzmir Milli Kütüphane’ye kaynak yaratmak için yapılan Elhamra Sineması’nda, yıllar önce bale gösterilerini, opera yapıtlarını ilk kez izlemiştim. Son yıllarda Tarihi Kemeraltı Esnaf Derneği Türk Müziği Korosu’nu Elhamra’da dinlemenin coşkusunu yaşıyoruz. 2 Haziran’da ‘Kadın Besteciler Gecesi’ konserine davet ediyor bizleri, anne ve babalarımızın çocukluğunda, gençliğinde sinemanın büyülü dünyasına kapıldıkları Elhamra Sineması.