Kendimi bildim bileli, her seçimde bir anketler yağmuru başlar. Işıklarda uyusun, Prof. Dr. İbrahim Armağan’ın öğrencisiyiz. Kamuoyu araştırması, istatistik, eğilim ölçümleri konularında uzman değilsek de, sayesinde biraz aşinalığımız vardır. Bildiğim odur ki, işinin bilincinde olanların bugün önlerindeki en önemli sorun bilimselliği tartışılamaz ve son derece gerekli olan kamuoyu ölçme mesleğini, bezirgânların, trollerin, yanaşmaların ve ahlaksızların elinden kurtarmaktır. Konumuz, bunları tartışmak değil. Ki tartışılacak bir durum da yok ortada. Beni ilgilendiren şey, anket şampiyonlarımız “Kararsızlar”! Düşüncelerimi, Psikolog Reyhan Algül’ün görüşlerinden yararlanarak aktarmaya çalışacağım. Çünkü durum, neresinden bakarsanız bakın, net biçimde psikolojinin ilgi alanına giriyor.
Ülkenin kimliğini, kişiliğini, niteliğini belirleyecek bir Anayasa Referandumu süreci yaşıyoruz. Bu süreç, tarihte kuşkusuz şöyle adlandırılacak: Antidemokratik zihniyete karşı, antidemokratik koşullarda verilen demokrasi mücadelesi! İşte bu kadar yaşamsal bir tarihsel süreçte, evet diyenlerin de, hayır diyenlerin de “umudu” kararsızlara kalmışsa, kuşkusuz sosyolojik olduğu kadar psikolojik bir travma yaşıyoruz demektir.
Kimdir bu “Kararsızlar” ve neden?
Oy kullanacak vatandaşlar, yasaların öngördüğü yaşı tamamlamış, akıl sağlığı tam yetişkinlerdir. Psikolojide “Yetişkinlik”, karar almak ve bu kararların sonuçlarına katlanmak, hatta bedelini ödemek olarak tanımlanıyor. “Kararsızlık” ise, kişiyi etkileyen ve çoğunlukla karşıt duygu, düşünce, durum, kişiler ya da istekler arasında seçim yapabilme güçlüğünü anlatıyor. Kararsızlığın başlıca nedenleri, bilimsel olarak şunlar: Özgüven eksikliği, gelecekten korkma, bedel ödemekten korkma, sorumluluk taşımak istememe, HAYIR diyememe, başkaları ne der korkusu, böyle yetişmiş olmak, kararsızlığı öğrenmiş ya da öğretilmiş olmak… Size de, memleket insanının özeti gibi mi geldi?
Toplumsal genlerimizde “yurttaşlık hak ve sorumluluğu”na dair en küçük fikir olmaması üstüne, hemen her hafta yazıyoruz. Ailenin ve çevrenin pompaladığı bu genetik yapıya, özgür, bağımsız, laik eğitim eksikliğini, yetmez, egemen sistemin kimliksiz-kişiliksiz-güdümlü yurttaş ve toplum sevdasını eklerseniz, yukarıdaki nedenlerin nasıl oluştuğunu, herhalde uzun uzun düşünmemize gerek yoktur. Korku, kararsızlık ve kimliksizlik için, ne sıcak bir yatak!
Psikolog Algül, “Eğer sık sık kararsız kalıyorsanız, yaşamınızda yolunda gitmeyen bir şeyler var demektir” diyor ve ekliyor: “Kararsızlığın, artık kronik bir rahatsızlık halini almasına “Abulia” denir. Kararsızlık, bu noktan sonra gündelik yaşamı aşar, bir yaşam tarzına döner ve kişi en basit şeyler için bile karar veremez olur.” Kavramı açmak gerekirse, iradenin azalmasına hipobuli, kaybolmasına ise abulia denmektedir. Ülkemizin ve insanımızın içine düştüğü, bunun için her şeyin vahşice yapıldığı felç durumunu, bu iki kavram çok iyi özetliyor. “Gelen ağam, giden paşam, buyuran şıhım” kulluğuyla yüzyıllarını geçirmiş bir coğrafyayız. Üstünde sonsuz hükümranlık kurmak isteyenlerin, Cumhuriyete diş bilemelerinin gerekçesi nedendir, anımsayalım. Cumhuriyet, çağdaş toplum-çağdaş yurttaş projesidir. Bu projede hipobuli de, abulia da yer bulamaz, izin verilemez, haklardan vazgeçilemez ve sorumluluklardan kaçılamaz. Toplumsal yapıyı bu projeden uzaklaştırmak isteyenlerin, demokrasiyi yok etmek için, demokrasiyi “millet böyle istiyor” tekerlemesine indirme çabaları da, demagojiden başka bir şey değildir.
Bir de “Kararsızlığı” cafcaflı, senden benden ilerici ambalajlarla pazarlayanlar vardır ki, anlatmaya doyulmaz. Konu bir yazının boyutlarına sığmayacak kadar geniş ve önemli, sürdüreceğiz.
Yaptığınız şeyler için duyduğumuz pişmanlık zamanla geçebilir, ama yapmadığımız şeyler için duyduğumuz pişmanlık hiç geçmez. Bilim ve akıl böyle diyor, siz ne diyorsunuz “Kararsızlar”?