Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, Mavişehir, Güzelyalı, Güzelbahçe ve Kültürpark Rotary Kulüpleri’nin konuğu oldu, geçtiğimiz hafta. Zihinsel Özürlüleri Yetiştirme ve Koruma Vakfı (İZÖV) yararına gerçekleştirilen toplantıda, Kanadoğlu sözlerine şehitlerimizi anarak ve akan kanın sorumlularının bir gün hesap vereceklerini söyleyerek başladı.

Alman Meclisi’nden geçen ‘Sözde Soykırım Tasarısı’ konusunda bir şey yapılmamasını ve ‘dost diyeceğimiz ülke kalmamasını’ eleştiren Kanadoğlu, ‘doğurmayan kadınların eksikliği, partili cumhurbaşkanı, dokunulmazlıklar’ gibi konularda yapılan tartışmaları, İstanbul’un fethi sırasında Bizans’ta yapılan, meleklerin cinsiyetine ilişkin tartışmalara benzetti.

Anayasalı Devlet’ ile ‘Anayasal Devlet’in farklı olduğunu belirten Kanadoğlu, Anayasa’yı ayak bağı olarak gören, parlamenter rejimi buzdolabına kaldıran, ‘Anayasa ne derse desin, fiili durum yarattım’ diyen bir yönetimin söz konusu olduğunu; oysa siyasi partilerin özgürlüğünün, yasalara uymak zorunluluğunu ortadan kaldırmadığını belirtti. Demokratik ülkelerde uygulanan ve devletin bölünmez bütünlüğüne veya laikliğe karşı odak oluşturan partilerin kapatılmasını öngören yasaların, demokrasinin kendini koruma hakkını oluşturarak, diktayı engellediğini söyledi. Türkiye’de parti kapatmanın önünün kapatıldığını anımsatan Kanadoğlu, dinin siyasete alet edilmesinin sürdüğünü dile getirdi ve “Meclis Başkanı ‘Laiklik kaldırılmalıdır’ diyorsa, her şey tehlikede değil midir?” diye sordu.

Kanadoğlu’nun en ilgi çekici sözleri, Ömer Faruk Eminağaoğlu’nun Yüksek Seçim Kurulu’na yaptığı başvuru üzerineydi. Başvurunun yanlış aksettiğini, bir suçlama niteliği taşımadığını, varolan kuşkuların giderilmesi için gerekli araştırmaların yapılmasına yönelik bir istek olduğunu söyleyen Kanadoğlu, muhtarların okuma yazma bilmediğine veya milletvekillerinin diplomalarının sahte olduğuna ilişkin önceden öne sürülen iddiaların YSK tarafından araştırıldığını ve bu durumun da

araştırılması gerektiğini belirtti. “Umarım diploma gerçektir, aksi takdirde cumhurbaşkanınca yapılan tüm atama ve işlemler ‘yok hükmünde’ olacak ve Türkiye’de kaos doğacaktır” dedi.

Dokunulmazlıkların kaldırılmasının, hukuk devletinin ön koşulu olan ‘eşitlik’ ilkesine, yani Anayasa’nın 2. maddesine aykırı olduğunu, teklif dahi edilemeyeceğini söyleyen Kanadoğlu, “Bu anayasaya aykırı, ama evet diyeceğiz” sözlerini sarf edenlerin inandırıcılıklarının kalmayacağını da iddia etti; muhalefet liderlerinin halka umut vermesi, doğruyu söylemesi ve abartmaması gerektiğini dile getirdi. Bu Meclis’in kendi meşruiyetini aldığı Anayasa’yı ve değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen ilk üç maddeyi ortadan kaldırma yetkisinin olmadığını; halkın seçmiş olmasının Cumhurbaşkanı’na fazladan bir yetki vermediğini, ekledi sözlerine. “Ne yapmalıyız?” sorusunu ise “Reçete yok; güçlü sivil toplum örgütlerinin ve partilerin kamuoyu baskısı ve toplumu aydınlatmak önemli” şeklinde yanıtladı.

Sayın Kanadoğlu ve Eminağaoğlu gibi deneyimli, donanımlı, cesur ve vatansever hukukçulara her zamankinden daha çok gereksinimimiz var.

İyi ki varlar…