Amasra’dan gelen acı haberle bir kez daha sarsıldı ülkemiz. Maden ocağı kazalarına bir yenisi daha eklenirken, iktidardan gelen tepkiler kimseleri şaşırtmıyordu. Bir yanda hamaset, öte yanda sosyal medya paylaşımlarına denetim ve soruşturma… Cumhurun başkanı her zaman olduğu gibi işi ‘fıtrat’a bağlıyordu: “Biz kader planına inanmış insanlarız. Bunlar oluyor, her zaman olacaktır”. 

Bu sözler, toplumda yankılandı. “İnsan hayatını hiçe saymayı kader diye yutturamazsınız. Kader değil, cinayet!” diyordu ustaların ustası Genco Erkal.

Evet, kader değil göz göre göre gelen iş kazaları... İş güvenliğine ilişkin önlemlerin alınmaması kader değil. İş cinayetlerinin sorumlularının cezasız kalması kader değil.

Kader değil, bu yoksulluk, bu çile… Toplumun yüzde birinin daha da zenginleşmesi adına emekçi kitlelerin ilkel koşullarda çalışmaya mahkum edilmesi, yolsuzluğun, rüşvetin ekonominin dümenine oturması kader değil.

Kader değil, bu tutsaklık, bu korku atmosferi…  İnsanların duygularını, düşüncelerini ifade etmelerinin önüne engeller konulması, biat etmeyenlerin cezaevlerine tıkılması kader değil.

Kader değil, bu ayrımcılık, bu ırkçılık… İnsanların dinleri, dilleri, etnik kökenleri, cinsel kimlikleri nedeniyle ötekileştirilmesi kader değil. 

Kader değil kadınların erkek zulmü altında ezilmesi… Her güne yeni bir kadın cinayetine uyanmak kader değil.

Kader değil, bu toplumun cehalete mahkum olması. Çocuk yaşta beyinlerin hurafelerle doldurulması, bilimsel gerçeklerin göz ardı edilmesi… İlk öğretimden üniversiteye eğitim sistemimizdeki bu çürüme, bu çağdışılık kader değil.

Kader değil, sanat alanlarında çalışan emekçilerin yaşamlarını sürdürmekte zorlanmaları. Tiyatroların kapanması, festivallerin iptal edilmesi, müzisyenlerin istenilen parçayı çalmadı diye katledilmesi kader değil. Ülkemizin pek çok kentinde yaşayan yurttaşlarımızın sanat etkinliklerine ulaşamaması kader değil. 

                                                                       ***

Dün sabah Tele 1’e sanatçıların konuk olması anlamlıydı. Acılara yakılan türküler söyledi Kardeş Türküler. Müziğin gücünden, iyileştirici etkisinden söz ediyordu Fehmiye Çelik. “Müzik hayatımızın her alanında var, düğünlerde de, yas tutarken de… Ona sığınmak iyi geliyor” diyordu Feryal Öney.

Gelin, biz de sanata sığınalım… Nice sanatçı yetiştirmiş bir kentte yaşıyoruz. Sanata saygısını sevgisini her vesileyle gösteren bir Belediye Başkanımız var. İzmir yeniden sanatın başkenti olma yönünde hızlı ve kararlı adımlar atıyor. Bu adımlara sahip çıkalım.

Amasra’daki facia nedeniyle ertelenen ‘İzmir Tiyatroları Buluşması’ dün başladı. Suat Taşer anısına düzenlenen etkinlikte 15 yetişkin, 5 çocuk oyunu sahnelenecek 15 gün boyunca. Onları yalnız bırakmayalım… Bu şenliğin yanı sıra, İzmir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nda “Mor Şalvar”, Bornova Belediyesi Şehir Tiyatrosu’nda “Oyunun Oyunu”, İzmir Devlet Tiyatrosu’nda “Bir Düş Gibi (Cahide Sonku)” ve “Vahşet Tanrısı” var. Hepsi de izlenmeye değer oyunlar. İstanbul’dan gelen konuk tiyatrolar her zaman ilgiyle karşılanır İzmir’de. Bu akşam, Konak’taki Ege Üniversitesi Atatürk Kültür Merkezi’nde Murat Mahmutyazıcıoğlu’nun yazıp, Hira Tekindor’un yönettiği “Toz” oyununda Zerrin Tekindor’u alkışlayacağız. Ayın 25’inde de Müfit Can Saçıntı Narlıdere AKM’de “İtiraz Ediyorum” diyecek. Sinema alanında iki önemli etkinlik var Kasım ayında: “2. İzmir Uluslararası Akdeniz Sinemaları Buluşması” ve “22. Uluslararası İzmir Kısa Film Festivali”.  Çağdaş Sanat adına da güzel şeyler oluyor İzmir’de. İzmir Bienali’nin hazırlıkları sürerken, ARKAS Sanat Merkezi ve Fransız Kültür Merkezi’nde “Paris Havası“ almayı ihmal etmeyin derim.