Akademik yaşamını ABD'de sürdüren Sibel Zandi Sayek, 'Osmanlı İzmir'i' adlı ödüllü çalışmasında bir zamanların çok dilli, çok dinli ve çok kültürlü şehri İzmir'den geriye çok az şey kaldığını söyledi ve ekledi: Ancak geçmişin o şaaşalı şehrinden neler kaldıysa onları ortaya çıkarmak çok önemli

- Önce sizi tanıyalım. ABD üniversitelerine uzanan akademik kariyerinizden söz eder misiniz bize?

- ODTÜ mimarlık bölümünde lisans eğitimimi tamamladıktan sonra ABD'ye, mimarlık ve şehir bölge planlama alanlarında uzmanlaşmak için Pennsylvania Üniversitesi'ne geldim. Yüksek lisansımı tamamladıktan sonra bir süre Philadelphia ve Princeton merkezli bir mimarlık bürosunda kentsel tasarımcı olarak çalıştım.

Sibel Zandi Sayek

- Bu süreçte mi belirginleşti akademik ilgi alanlarınız?

- Evet, özellikle bu dönemde, mimarlık tarihine, özellikle de yapılı çevre tarihi ve kentsel miras konularına olan ilgim arttı. ABD'nin batı kıyısında, California Üniversitesi Berkeley kampüsünde mimarlık ve kent tarihi üzerine doktoramı tamamladım. Berkeley’yi seçme sebebim, mimarlık tarihi alanında disiplinler arası yöntemler kullanarak gündelik mekânları yorumlamakta önemli açılımlar yapmış etkili isimlerin varlığıydı. Mezuniyet sonrası doğu kıyısına geri dönüp Brown Üniversitesi'nde dersler vermeye başladım ve 2002 yılından bu yana William & Mary Üniversitesi'nde öğretim üyeliği yapmaktayım. Bu uzun süreç boyunca çalışmalarımı destekleyen çeşitli araştırma bursları ve kurumlara teşekkür borçluyum.

 

- Osmanlı İzmiri'ni İngilizce yazmışsınız ve Gül Tunçer Türkçeye çevirmiş. Neden İngilizce yazdınız?

- Zorunluluklar ve Amerikan akademisinin beklentileri diyebiliriz. Bir akademisyenin alanında ilerleyebilmesi için araştırmalarının titiz değerlendirmelerden geçmesi gerekir. Bu, uluslararası alanda bilim dalına yapılan yayınlar ve katkılarla ölçülür. Kitaplarınızın alanınızda ünlü, prestijli yayınevlerinde yayınlanması olmazsa olmaz bir kriterdir.

- İngilizce Osmanlı İzmir'i ilk ne zaman yayınlandı?

- 2012 yılında Minnesota üniversitesinin yayınevi bastı kitabımı. Türkçe çevirisi ise bu yılın başında yayınlandı. Çeviri, takdir edeceğiniz gibi uzun soluklu bir ekip çalışmasıydı.  Bu kitabı Türkiye'deki okuyuculara kazandırmak için çalışan Gül Tunçer'e ek olarak, İletişim Yayınevi'ndeki ekibe, özellikle de editör Melike Işık Durmaz’ın gösterdiği özene ve dikkate minnettarım.

- Bundan sonraki akademik yayın planlamanızda yine Türkiye'den şehirler var mı?

- Osmanlı İzmir'i ilk bakışta Türkiye'ye odaklı bir çalışma alanı gibi algılanabilir, ancak daha derinlemesine incelendiğinde çok yönlü açılımları olan zengin bir konu olarak karşımıza çıkar. İzmir, Osmanlı yönetimi altında modernize edilen Doğu Akdeniz limanlarının deneyimlerini öne çıkarırken, bu limanların çeşitli topluluklarının katmanlı, karmaşık ve değişken kimliklerine ışık tutan bir kenttir. Bu bağlamda, genellikle katı etnik ve dini sınırlara ve ulusal ayrımlara dayalı varsayımlarla şekillendirilen Osmanlı kent çalışmalarına önemli bir katkı sunar. Şu anda üzerinde çalıştığım projeler arasında uzmanlık alanım olan geç Osmanlı ve Batı coğrafyalarının etkileşimini gösteren ve geniş eğilimleri temsil eden örnek çalışmalar var.

İzmir Limanı-1

MODERNLEŞME SÜRECİ ETKİLEDİ

- Onca Akdeniz şehri arasında İzmir nasıl öncelik kazandı?

- Bu kitabın kökenleri doktora çalışmalarıma dayanır. 1990 ortalarında kültürel etkileşimler üzerine bir ders alıyordum, Osmanlı İmparatorluğu'nun çok kültürlü ve çok dilli yapısını, kent mekânları ve şehrin yaşanmış deneyimleri üzerinden incelemek istiyordum. İstanbul haliyle çokça ilgi görmüş bir şehirdi ve mevcut literatürde önemli bir yer edinmişti. Ancak zengin tarihi, küresel bağlantıları ve çeşitli topluluklarına rağmen, İzmir o dönemlerde uluslararası literatürde nispeten az biliniyordu. Genel anlamda bir Doğu Akdeniz ticaret merkezi olarak ün kazanmıştı, ancak kent yaşamına ve mekanlarına dair araştırmalar nadirdi. Mevcut çalışmalar ise kent yaşamını genellikle ya katı bir Osmanlı kurumsal temelli, geçirimsiz cemaatlerden oluşan bir “yan yana yaşam” ya da tam tersine adeta Osmanlının kurumsal yapısı ve sınırları yokmuşçasına, ahenkli bir birliktelik olarak tahayyül etme eğilimindeydi. Bu önsel kabulleri bir kenara koyarak, topluluklar arası etkileşimi ve müşterek alan üzerindeki çıkar birlikteliği, çatışmaları ve müzakereleri, kısacası ortak alan pratikleri ve politikalarını çalışmak istedim. 19'uncu yüzyıl ortalarında İzmir’i önemli ölçüde etkileyen ve şekillendiren modernleşme hareketleri bu tür bir araştırma için ideal bir alan sundu.

- Kitabınız görsel açıdan da bir hayli zengin. Onca fotoğrafa, şemaya, haritaya ulaşmakta zorluklar yaşadınız mı?

- Yapılı çevreyi anlamak, gündelik hayatın maddi izlerini taşıyan çeşitli ve dağınık kaynaklara başvurmayı gerektirir. Bu kaynaklar arasında belediye arşivleri ve kentin fiziksel dokusu doğal olarak önemli bir yer tutar. İzmir bağlamında, 1922 yangını belediye kayıtlarını ve tarihi kentsel dokuyu büyük ölçüde yok etmiş olsa da, gündelik hayata ve uygulamalara ilişkin farklı dillerde bir dizi kaynak, İzmir dışında geniş bir coğrafyada dağılmış halde varlığını sürdürüyor. Dolayısıyla, kitabımda kullandığım kaynaklar geniş bir yelpazeden oluştu. Bunlar arasında sigorta ve şehir haritaları, sokak ve bina fotoğrafları, turist kartpostalları yanı sıra gazeteler, Osmanlı idari evrakı, konsolosluk belgeleri, salnameler, coğrafi araştırmalar, seyyah ve misyoner anlatıları, yerel halkın dilekçeleri ve ticaret rehberleri gibi çeşitli belgeler bulunuyor.

Osmanlı İzmiri İngilizce Baskısı

- Onca belge için maddi destek bulabildiniz mi?

- Bu belgelere erişmek için araştırma burslarından faydalandım. Özellikle kullanım ve telif haklarını almak konusunda. Ticari yayınevlerinden farklı olarak, akademik yayınevleri genellikle bu konularda destek vermez.

ŞEHRİN DEĞERLERİNİ YANSITIR

- Korunmuş mimari yapı geçmişin aynasıdır. Mimari, bir şehrin geçmiş kültürlerini günümüze taşımada ne kadar önemlidir?

- Mimari ve daha geniş anlamda yapılı çevre, bir şehrin geçmişteki yaşam tarzını ve değerlerini yansıtan önemli unsurlardır. İnsanların yaşadıkları çevreyi inşa etme ve düzenleme biçimlerinin somut bir ifadesini oluştururlar. Bu ifade sadece görsel boyutlarla sınırlı değil, aynı zamanda kullanım amaçları ve toplumsal fonksiyonları da kapsar. Dolayısıyla, mimari yapılanma bir şehirdeki simgesel, yasal, idari ve kamusal anlayışlar konusunda önemli ipuçları sağlar. Şehrin tarihini ve kültürel geçmişini aktarmakla kalmayıp, bu geçmişi araştırıp değerlendirmemiz de önemli bir rol oynar. Zengin tarihsel bir kaynak sunmanın ötesinde, yapılı çevre aynı zamanda tarihsel süreçleri de şekillendirir. Çoğu zaman yapı ve mekânların konumları, düzenleri ve içerdikleri altyapı, bu alanların kimler tarafından kullanılabileceğini ve hangi tür sosyal ilişkilerin kurulup geliştirilebileceğini ya da engellenebileceğini belirleyen etkenlerden biridir.

 

- Mimari özelliklerinin izlerini tamamen ya da büyük oranda yitirmiş uygarlıkların kültürlerini anlamak, yorumlamak, çıkarımlar yapmak ne derece mümkündür?

- İzmir'i örneklendirelim. Fiziksel kalıntıların büyük bir kısmının kaybolmuş olduğu İzmir gibi bir şehirde, yerel kültür ve geçmişin detaylı bir şekilde anlaşılması ve yorumlanması zorlaşabilir. Bu durumda, ayakta kalan yapılar, çeşitli yazılı ve görsel belgeler, haritalar ve diğer kültürel kalıntılar gibi diğer kaynakların kullanılmasıyla şehrin geçmişi hakkında elbette ki çıkarımlar yapmak mümkündür. Ancak, bu çıkarımlara varabilmek için çeşitli arşiv kaynaklarında derinlemesine ve titiz bir çalışma yapabilmek gereklidir. Bu, zaman alıcı bir süreçtir; mekânsal bir hayal gücü ve günlük yaşamın ortak alanlarını ve ortamını yeniden oluşturma yeteneği gerektirir.

ÇOK DİNLİ VE KÜLTÜRLÜ ŞEHİR

- Bir şehrin geçmişini incelemek farklı alanlarda uzmanlık gerektirir. Bu kitap özelinde sorarsak, kendi alanlarınızın dışında zorlandığınız zamanlar oldu mu?

- Ben William & Mary’de Sanat Tarihi bölümünde dersler veriyorum. Uzmanlık alanım ise 19'uncu yüzyıl mimarlık, kent ve yapılı çevre tarihi; bu, doğası gereği disiplinler arası bir çalışma alanıdır. Sizin de belirttiğiniz gibi, genel tarih konularının yanı sıra antropoloji, coğrafya, sosyoloji gibi alanlarda da bilgi sahibi olmak önemlidir. Doktora eğitimim, bu alanlarda derinlik kazanmama olanak sağladı. Ayrıca Türkçe, İngilizce ve Fransızcada araştırma yapmak konusunda yetkindim. Arapça bilgim de mevcuttu. Osmanlıcayı ise doktora çalışmalarım sırasında öğrendim. Aksi takdirde böyle bir projeye girişmem mümkün olmazdı.

Tüm bunlara rağmen, Osmanlı İzmir'i gibi çok dilli bir şehri çalışmak için ilaveten İtalyanca, Rumca, Ermenice ve Ladino kaynakları da bizzat incelebilmeyi çok isterdim. Ama bunlara dolaylı olarak ikincil kaynaklardan veya kısa metinleri tercüme ettirerek ulaşmaya çalıştım. Her şeyi kapsayabilmek hâliyle mümkün değil.

- “Osmanlı İmparatorluğu'nun en çok incelenen ama muhtemelen en az anlaşılan yüzyılı” ifadesini kullanıyorsunuz. Bu ifadeyi bize biraz açar mısınız?

- Osmanlı imparatorluğunun son yıllarındaki olaylar ve sonrasında yaşananlar (işgal, yangın ve nüfus mübadelesi), tarihsel hafızada derin izler bırakmakla kalmadı. Aynı zamanda tarihsel anlatıyı ve daha önceki dönemlerin algısını da etki altına aldı. Bu etkinin bir göstergesi, imparatorluğun 19'uncu yüzyıl geçmişini tersten okuma ve yeni doğmakta olan ulus-devlet kategorilerini doğrulamaya veya kanıtlayamaya çalışan bir bakış açısıyla ele alma eğilimidir. Bu eğilim, çok kültürlü bir toplumun gündelik işleyişini anlamamızı önemli ölçüde zorlaştırmaktadır. Dolayısıyla, bu ifadeyi kullanmaktaki ana amacım, 19'uncu yüzyılı sadece bir sonun başlangıcı olarak görmek yerine, özgün tarihsel bağlamında ele almanın önemini vurgulamaktı.

DEĞİŞİME DİRENEMEDİ

- Kitabınızın oluşumu sırasında İzmir'i ziyaret etmişsinizdir. Zaman her şeyi yıpratır, değiştirir ve dönüştürür. Günümüzün İzmir'i şaaşalı geçmişinin ne kadarını yansıtabiliyor?

- İzmir'i birçok kez ziyaret ettim hem araştırmalarım süresince hem de sonraki dönemlerde. Günümüz İzmir'inin kent dokusu, 19'uncu yüzyıla kıyasla önemli farklılıklar gösterir. Kemeraltı'ndan Kadifekale'ye uzanan kısımlarda eski dokunun bir miktar korunduğunu söyleyebiliriz. Ancak eski iş merkezinin ana arterini oluşturan ünlü Frenk Caddesi ve verhaneler dahil olmak üzere Gündoğdu'dan Basmahane'ye uzanan sıkı dokulu yapı neredeyse tamamen kaybolmuştur. Eski Ermeni, Frenk ve Rum mahallelerini içeren bu bölge, yangından sonra yeniden yapılandırılmıştır. Dönemin modern planlama anlayışını yansıtan geniş bulvarlar, meydanlar, döner kavşaklar ve büyük bir Uluslararası Fuar alanı ile donatılmıştır. Alsancak (eski Punta) burnundaki birkaç sokak ve Kordon ile ikinci Kordon boyunca ayakta duran kimi dönem yapıları dışında, Osmanlı geçmişinden kalan izler seyrektir. Bunların arasında iç kısımlarda Aziz Polikarp, Santa Maria, Aziz Yuhanna Kiliseleri ve eski Fransız Hastanesi gibi korunmuş ve dönüştürülmüş yapılar zamana direnmekte. Ancak bu yapıların kentteki göreceli konumları, eski döneme kıyasla önemli ölçüde farklılık gösterir. Ayrıca Buca ve Bornova gibi seçkin banliyöler, sürekli bir kentsel yapı içine yavaşça dahil edilmiş, yapılı alanlar 30 kilometreyi aşan bir kıyı şeridi boyunca körfezin her iki tarafına genişlemiştir. Bu dönüşümle birlikte eski kent mekanları da yeniden adlandırılmış.

- İzmir'e 'Doğu'nun Küçük Parisi' derlermiş. Halk arasındaki tabiriyle de 'Gavur İzmir!' Şehir levant özelliğini yitireli çok oldu, ancak sekülerler edenler için İzmir bir tür 'kurtarılmış bölge'dir. İzmir eski çok dilli, çok kültürlü, çok dinli yapısını ne ölçüde koruyor?

- İmparatorluktan ulus-devlete geçişte nelerin süregeldiği, daha yakından incelenmeye değer konular. Bilindiğini gibi İzmir, günümüz Türkiye'sinde açık ve hoşgörülü şehirlerden biri olarak tanımlanır. Hareketli bir kamusal yaşama ve canlı mekanlara sahiptir. Ama bunu, ne derece geçmiş yüzyılda ortaya çıkan kentsel kültürün ve kentsel bilincin izleri olarak görebiliriz? Özellikle de ciddi fiziksel ve toplumsal değişiklikler yaşamış bir kent bağlamında? Bu soruları benim yanıtlamam zor. Bunu günümüz tarihçilerine bırakmalıyız. Belki kitabımda sunduğum 19'uncu yüzyıl İzmir'in modernleşme deneyimi ile günümüzdeki İzmir'in deneyimi ve güncel mücadeleleri arasında bazı paralellikler çizebilirler. Osmanlı dönemindeki kent kimliği ve aidiyetini, kamusal alan tartışmalarını, kamu çıkarlarının nasıl oluşturulduğunu ve bunlara kimlerin dahil edildiğini günümüzdeki tartışmalarla ilişkilendirebilirler. Umarım Osmanlı İzmir'i bu şehrin tarihi konusundaki diyalogun devamına bir nebze katkıda bulunur.

Osmanlı İzmir'i'ne

Fuat Köprülü ödülü

 Osmanlı İzmiri Turkce Baskısı

Sibel Zandi Sayek, College of William and Mary’de Sanat Tarihi Bölümü’nde öğretim üyesi olarak görev yapıyor. Modern mimarlık, şehircilik tarihi ve teorisinin yanı sıra kamusal alan, kentsel miras, kültürel bellek gibi konularda dersler veriyor. Ayrıca International Journal of Islamic Architecture Dergisi'nde yayın ve sergi incelemeleri editörü olarak görev yaptı. Akademik çalışmalarıyla FulbrightNational Endowment for the HumanitiesAga Khan Program for Islamic Architecture ve Social Sciences and Humanities Research Council of Canada dahil olmak üzere çeşitli araştırma ödüllerine layık görüldü. Yazı ve makaleleri İngilizce, Fransızca ve Türkçe olarak yayınlandı. Osmanlı İzmir’ikitabıyla Osmanlı ve Türk Araştırmaları Derneği'nin 2013 M. Fuat Köprülü Ödülü'nü kazandı. Ayrıca William and Mary’de Asya ve Ortadoğu Çalışmaları Programı'nın kurucu eş başkanlığını, Sanat ve Sanat Tarihi Bölümü’nün başkanlığını yürütmekte.  

Osmanlı İzmir'i / Sibel Zandi Sayek / İletişim Yayınları