Biz de çocuktuk! Biz de güldük mü şöyle ağız dolusu; ısınırdı yürekleri anamın-babamın, doğrusu... Hâlâ çocuklarıyız, hâlâ ısınır da gülümsemeyi unuttuk biraz galiba. Aklımızda hep "Ne çabuk geçti bu zaman?" sorusu...

*****

Sene 900'lü yıllar. 80 öncesi hem de! 80, milattır çünkü coğrafyada. Konuşulurken de; öncesi, sonrası denir. Bilenler, bilir...

Sene 77 efenim. Eylül'ün ortaları. Yüreğim güpgüp atıyor. Bu kadar heyecanı, çocuk kalbim ilk defa yaşıyor... 1977-1978 Eğitim-Öğretim yılının, yani okulun ilk günü. Ablamla kaçıp kaçıp okula gitmelerim sonucunda; normalden 1 yıl önce, 6 yaşında, Tire Atatürk İlkokulu'nda okula başladım… Sıraya girdiğim andan itibaren en güvenli eli, annemin elini bıraktım mecburen. Dedim ya: Yüreğim güpgüp atıyor! Küçücük çocuk elim de, pır pır atan minicik kalbim de, deyim yerindeyse, "Sığınacak liman arıyor."

Korkuyorum... Böyle bir durumla ilk defa karşılaşıyorum. Sırayla sınıfa geçirdiler. "Öğretmen" dedikleri; amcalar, teyzeler. Annem yok artık. Boğazım düğümleniyor...

Okulu çok seviyorum; seviyorum, seviyorum ama annemi daha çok. İlk defa bu kadar ayrı kaldım O'ndan! Gözüm O'nda. Oralarda ama yanımda değil işte! Eli de, elimde değil...

O dakikalar bitmek bilmiyor! Uzuuun bir zaman gibi geliyor. Uçurumda yuvarlanır gibi aynı... Tam artık "Anam hasreti!" ağır basıp, neredeyse sınıftan kaçacakken geldi öğretmenim...

Çok güzel bir kadın... Sıcacık gülüyor... Yumuşacık... En iyi çocuk aklıyla görür insan; sıcaklığı, yumuşaklığı, ilgiyi, alâkayı, Sevgi’yi… Çocuk aklımla gördüm; çehresindeki güzelliğinin, kat be kat fazlası yüreğinin güzelliğini...

Başı dik, mağrur, tam anlamıyla bir Cumhuriyet kadını...

O da bir anne! Bizden birkaç yaş küçük, Mine adında bir kızı var. Sırf biz daha rahat, daha çabuk alışalım diye; Mine'yi de getirmiş yanında. Kızına, Mine'ye nasıl davranıyorsa; bize de öyle davranıyor. Evladı gibi! Annem gibi! Sıcacık! Yumuşacık...

Kendini tanıttı önce. "Ben Serpil, Eskişehirliyim. Sizin öğretmeninizim…"

"Serpil", ne güzel bir isim. İlk defa duyuyorum. "Eskişehir", Eskişehir'i de ilk defa duyuyorum. Eski bir şehirden gelmiş öğretmenim. Nasıl bir yer acaba? Çok mu eski? Güzel mi? "Güzeldir canım! Öğretmenim oradan geldiyse, güzeldir!" Kafamda 6 yaşımın düşünceleri...

Mutluyum ama! "Annem artık gidebilir" dedim içimden. O kadar mutluyum. Sonra bizi kaldırdı tek tek! Adımızı-soyadımızı, okul hakkındaki düşüncelerimizi, nelerden hoşlandığımızı anlattık tek tek. En çocuksu, en saf halimizle! Henüz kirlenmemiş yüreklerimizle...

*****

"Ders, er geç öğrenilir!" Böyle diyordu hep öğretmenim! "Önemli olan ahlâktır... Sevgi'dir... Saygıdır... İnsan olmaktır..." İnsan ilişkilerinden; doğaya, çevremize, diğer canlılara da saygı duymamız gerektiğinden bahsediyordu çokça...

Dedim ya dostlar. Hani anlatmaya çalıştım ilk günümü. Daha birçok duygu var anlatmadığım. Hepsi Sevgi'ye dair...

O gün okuldan, annemin yanına kaçmadım. Öğretmenine âşık bir öğrenci olarak, her gün koştura koştura geldim okula. İyi dinledim O'nu. Dediklerini yapmaya çalıştım ömrüm boyunca...

Sadece benim değil, tüm sınıfımızın annesiydi. Hafta sonları bile evine çağırır, yaptığı o mis poğaçalardan ikram eder, oyunlarla karışık derslerimizin üstünden 1 kere daha geçerdik. Öyle bir öğretmendi, öyle bir anneydi benim öğretmenim...