Cumhuriyet Yazarı Mine Kırıkkanat'ın Elif Şafak'a açtığı intihal davasını kazanması gündeme oturdu.

Bir cümlede hadise şuydu, Şafak’ın “Bit Palas” romanıyla Kırıkkanat’ın “Sinek Sarayı” romanından “intihal” yaptığı karara bağlanmıştı.
Aralarında Zülfü Livaneli, Orhan Pamuk, Latife Tekin, Murathan Mungan gibi isimlerin olduğu 130 yazar, Elif Şafak’a destek açıklaması yapmıştı.

**
Nedir intihal?
Basit ifadeyle, "bir başkasının metnini kaynak göstermeden kendinizinmiş gibi göstermektir" olarak tanımlayabiliriz.
Ya da aşırma/hırsızlık. Objektifliğine her zaman inandığım ülkemizin ilk iletişim uzmanlarından Gazeteci Yazar ve Şair Haluk Şahin bu konuda en doyurucu yazıyı kaleme almış.
Ben de izniyle alıntılıyorum.

Whatsapp Image 2024 01 30 At 10.45.48

**
“Edebiyatta metindeşlik yaygındır, aynı öykü, simge ya da terim farklı yazarlarca kullanılır.
Bir başkasının eserine gönderme yapmak ayıp değildir.
Dünyanın en büyük kimi edebi eserleri değerini metindeşliğe borçludur. Ama asıl alacaklı elbette yazarın kendisidir.”
Haluk Hoca, James Joyce’un “Ulysses” romanını örnek veriyor, yazarın bu romanın konusunu Homeros'un “Odysseia” destanı üzerine kurduğunu, nasıl destanda Troya Savaşı'ndan adası Ithaka'ya dönmeye çalışan Odysseus'un öyküsü anlatılıyorsa burada da 20. yüzyılın başında Dublin sokaklarında dolaşan ve evine varmaya uğraşan karakterlerin benzer öyküsü anlatıldığını" belirtiyor.
Devam ediyor Prof.Dr.Şahin; "Joyce, kaynağının Homeros olduğunu övünçle ilân etmiştir.
Ancak, Odysseia destanı Ulysses romanının esin kaynağıdır, metin kaynağı değil! 
Metindeşlik açıkça yapıldığı zaman bir çeşit kardeşlik gibidir!
Ya gizlendiği zaman?
İşte o zaman işler karışır!”

**
Haluk Hoca,
Mine Kırıkkanat'in isteği üzerine iki romanı karşılaştırmalı olarak okumuş.
"Mine'cim, olur bu kadar benzerlik!" deyip geçiştirmeyi düşünüyormuş ama Şafak'ın kitabını okudukça şaşırmış kalmış, ‘Yok, olmaz, olamaz bu kadar benzerlik!" demekten kendimi alamamış; “Diyelim iki kişiyi karşılaştırıyorsunuz:
Aynı boydalar, olabilir; ikisi de şişman, olabilir; ikisi de bıyıklı, olabilir; ikisi de Merzifonlu, bak sen tesadüfe ama olabilir; ikisi de Fenerbahçe forması giyiyor, yapma ya; ikisi de şarapçı, rakıcı ülkede tuhaf; ikisi de karısından nefret ediyor, mümkün; ikisinin de sarman kedisi var, bak sen; ikisi de Ferdi Özbeğen dinliyor, hay Allah; ikisi de her zaman ayakkabılarına farklı renkte ayakkabı bağcığı takıyor, bir pabucuna siyah ötekine kahverengi! ‘Aa, yapma ablacım, artık bu kadarı fazla, bu kadar da olmaz! İstatistik yasaları bu kadar benzerliği kaldırmaz!’ demek zorunda kalıyorsunuz(...) Ama siz ne yapıyorsunuz? ‘Külliyen yalan, ben o kitabı okumadım, öyle bir kitap olduğunu bile bilmiyordum, kötü niyetli bir linç girişimi!’ türünden sözlerle geçiştiriyorsunuz. Hatta örtülü meydan okuyorsunuz:‘Ver mahkemeye, kanıtla!’ Zehirli kibir!
Çünkü İngiltere'de, ABD’de, Avrupa'da ‘yaşam tarzı’ gettolarında lobileriniz var. Kıyameti koparırlar! Fethullahçıların gazetesinde yıllarca yazmışsınız. Onlar da arkanızda dururlar (…)Sizden şikayetçi olan Türk yazar meslektaşından özür dilemek mi! Daha neler! O kim oluyor ki? Onlar kim oluyor ki? Yalnızca dünya edebiyatı değil, Türk edebiyatı da bizden sorulur.
Burada edebi değil, insani değerlerden söz edilmekte. Ne bileyim, ‘Kötü niyetli değildim, bir kusurum olduysa özür dilerim,’ denebilir.
Ya da ‘Gelin bunu tv’de konuşalım’" teklifi yapılabilir.
Ve edebi sorunlar mahkemeye düşmeden halledilir.
En temel insani değerler bunu gerektirir:
Yani dürüstlük, emeğe saygı, meslektaşla dayanışma ve edebiyata inanç gibi.”

**
Benim sorum da şu;  İntihal suç veya ayıp;
siz eserinizden intihal yapılsın ister misiniz?