Yılanlar görülmüş, görülecek elbet. Domuzlar kasabalara kentlere gelmiş, herhalde. Sularda balık, göllerde kuş, dağlarda börtü böcek çoğalmış, ne bekliyordunuz? Yahu, siz yokken oraları onlarındı. Şu başınıza bela ettiğiniz salgın nedeniyle, evlerinize çekildiniz. Onu da nasıl yaptığınız ortada ya, neyse! Elinizi eteğinizi biraz olsun çektiğiniz yerlerin, gerçek sakinleri onlardır. Cem Karaca’nın şarkısında söylediği gibi: “Duvara astığın o çorapların sahibi geldi!” Bak, üç aylık bir nefes alma olanağı bile, nasıl yetiyor doğanın her şeyi anımsamasına ve anımsatmasına.

Hadiseyi abartmak istemem, yoncanın çimenin daha coştuğunu, kuşların yüz kat neşeyle şakıdığını, ağaçların oh çekerek yapraklandığını görmemek için, sanırım “insan” olmak yeter. Şu zorunlu kapanmaya bile uyamayıp, birbirine taammüden katil muamelesi yapan, elini yıkamaktan, maskesini ağzına burnuna denk düşürmekten aciz, bu bağlamdaki uyarıları cehaletin sırıtışıyla reddetmeyi efelik sanan tiplere, bütün bunlar nasıl anlatılabilir?

Şimdi örneğin, “köy”ü ortadan kaldırıp “mahalle”ye dönüştürdüğünüz, tohumunu toprağıyla buluşturmayı yasaklayıp unutturduğunuz, insanlarını güzelim tarlalarını satmaya, kahveyle AVM arasında yaşamaya, ekosistemlerinden koparıp konserve kutularında yaşamaya mahkûm ettiğiniz o yerlerde, neden kanser patlaması yaşanıyor? Binlerce yıldır kendini doğayla tanımlarken, bugün canını kurtarma ve günü atlatma derdine yuvarlanmış insanlar, şimdi bir zamanlar kardeşçe yaşadıkları canlıları görünce şaşıyor, korkuyor. Bize de “aslan avına çıkan köylülerimiz” hakkında mavra yapmak düşüyor. İşte hazin olan budur.

Betona, demire, zehre gark edip, adına “kentleşme” dediğiniz, doğanın her isyanında demet demet öldüğünüz, savaşlarınızla, sömürülerinizle, insandan başka hiçbir canlının aklına gelmez bin türlü hainlikle mahvettiğiniz şu güzelim dünya, “insanlık emperyalizmi” altında can çekişmektedir.

Hangi dinden, ırktan, kökenden, dilden ve coğrafyadan olurlarsa olsunlar;

İnsanlığı bölmek, ötekileştirmek, birbirine kırdırmak için, ne kadar din, ırk, köken, dil ve coğrafya hamaseti yaparlarsa yapsınlar;

Tutuştukları kayıkçı kavgaları üstünden, kirli demagojilerle insanlığın dikkatini dağıtıp, hafızayı ve bilinci korkuyla, baskıyla, yalanlar ve talanlarla ne kadar paralize etmeye çalışırlarsa çalışsınlar;

Gerçek gerçektir:

Trumpgiller ve soytarıları, insanlığı ve doğayı mahveden ölümcül salgınlar yaratan ve varlığını korumak için “sürü ayıklaması” dahil her şeye yeminli küresel bir çetenin üyesidirler. İşte “İnsanlık Emperyalizmi”, bundan başka bir şey değildir. Bugün iyice azmış, aklı mantığı çöpe atmış, cehaletin başını okşayıp, birbirlerinin cebini işkembesini doldurmaktan başka çaresi kalmamış durumdadırlar.

“İnsan en değerli, en kutsal varlıktır.” Dediğiniz gibi olsun. Biz de bu tanımın, insanın aklını kullanma, alet yapabilme, kültür oluşturma, bilgi, belge, bellek üretebilme, estetik ve düşünsel kaygıya sahip olabilme yeteneğinden beslendiğini söyleriz. İşte asıl saldırılan ve yok edilmeye çalışılan, bizzat bu tanımdır. İnsanı bu değerlerinden soyutlayıp, kul, köle, ucuz iş gücü, oy deposu, beka ve safa garantisi haline dönüştürürken, bu tanımdan güzel ambalaj mı olur? Onu doğadan, bilimden, sanattan, incelikten, saygı ve sevgiden, vefa ve onurdan koparırken, olup bitenin farkına varmamasını sağlamak için elbette çok yüksek ve tartışılmaz bir tanım gerekirdi. Bu tanımı bir de “erkeklik, makam, para, şovenizm, hamaset, işine geleni çekip kullandığın standart bulamacıyla” donattın mı, mesele çözülür, mesafe kısalırdı.

Sözün şehvetini dizginleyip, binlerce sayfa sürebilecek iç döküşümüze virgül atalım.

Tarih bugünleri “Neo Ortaçağ” olarak yazacak. Ama tümcenin sonunu da, mutlaka şöyle getirecek: “İnsanlık ve doğa el ele vererek, hepsini bir kere daha tarihe gömdü.” İşte o zaman başlayacak insanlığın, canlı cansız güzelliklerini özgür ve önyargısız biçimde sunan doğayla yaşayacağı yaz bahar. Tarih işte o zaman en güzel satırını yazacak: “İnsan, insan olduğunu anımsadı!” Şiirler, türküler, danslar, resimler, romanlar, öyküler derin bir oh çekecek: “Biz kazandık!”