Ağır ağır yerinden doğruldu. Ölçülü adımlarla kürsüye ilerledi. Kendini zorlamasına rağmen büyük heyecan duyduğu anlaşılıyordu. Salonda bulunan 158 üyenin gözlerinin içine bakarak konuşmaya başladı;
"...Efendiler! Yüzyıllardan beri doğuda zulme uğrayan ulusumuz, Türk Ulusu, gerçekte sahip bulunduğu karakterlerden yoksun sanılıyordu. Son yıllarda ulusumuzun eylemce gösterdiği yetenek, eğilim, anlayış, kendi üstünde bu sanıda bulunanların ne derece uykuda ve ne derece incelemekten uzak, görünüşe aldanan insanlar olduğunu kanıtladı...Ulusun sevgisini her zaman dayanak noktası bilerek hep birlikte ileriye gideceğiz.Türkiye Cumhuriyeti mutlu, başarılı ve muzaffer olacaktır!"
Mustafa Kemal Ankara Mebusu olarak geldiği Meclis'te, kürsüden Türkiye Cumhuriyetinin Birinci Cumhurbaşkanı olarak indiğinde saatler 21.00'i gösteriyordu. Peki o gün 29 Ekim1923'de doğan bu Cumhuriyette ülkenin durumu nasıldı?
13 milyon nüfus, ilkel bir tarım, sıfıra yakın sanayi. Limanlar, demiryolları, madenlerin yönetimi yabancıların ellerinde. 153 ortaokul ve lise, bir de üniversite var. Halkın yüzde 7'si okur-yazar. Bu oran kadınlarda yüzde 1'in altında. Ortaokullarda 543, liselerde yalnızca 230 kız öğrenci okuyor. Ekonomiden söz etmek mümkün değil. Kişi başına düşen gelir 4 lira, kişi başına kamu harcaması ise 50 kuruş. Bilim hayatı yok gibi. Anadolu medreselerin elinde. Tarikatlar, dergahlar, tekkeler her yanı sarmış. Kadınların toplumsal hayatları hiç yok. Ne seçme hakları bulunuyor, ne seçilme. Ülke adeta Ortaçağ karanlığının içinde.
Ancak ulusuna inanan kadrolar, bu kadrolara güvenen bir ulus mevcut. Azim var, inanç var, kararlılık var. Kurtarıcılarıyla kenetlenen bir ulus var.
Bakın o gün Meclis'te Saruhan Mebusu Vasıf (Çınar) Bey gelecekle ilgili görüşlerini açıklarken, neler söylüyordu; "...Vatan bugün düşman istilasından kurtulmuştur. Ancak unutulmamalıdır ki onun karşısında yıkılan bir saray ve o sarayın etrafında milletin kanını emen bir zümre vardır. O saray ve zümre kendi çıkarları karşısında vatan düşünmezler. Onlar hayatları konu olduğunda vatanın, mukaddesatın, mabetlerin ve dinin konu olmayacağını hizmetleriyle göstermişlerdir. Yarın kendi çıkarlarını kurtarmak için yine vatanlarını unutacaklardır. Bunun karşısında arkadaşlar! Dün düşmanı denize döken orduyu meydana getiren bu milletin önlem alması ve o milletin evlatlarının da bundan sonra hiçbir şahsın,hiçbir hükümdarın esiri olmayacağını bütün açıklığıyla ifade etmesi gerekir."
İşte Cumhuriyet kadroları böylesine ileri görüşe sahip kişilerden oluşuyordu. Bu kadroların bize bıraktığı bu kutsal emanet asla ve asla yok edilemeyecek. Bu topraklarda ona uzanan elleri kıracak nesiller hiç tükenmeyecek.
Cumhuriyetimizin 94. yıldönümü tüm ulusumuza kutlu olsun!