Mahallenin dayısı edasıyla kaldırıma yaslanmış, "cool" bakışlarla etrafı süzdüğü fotoğrafı sosyal medya fenomeni olmuştu.

O poz binlerce kez paylaşıldı. Yüzlerce değişik 'caps'in (komik yazılı resimler) konusu oldu. Caps'lerde kah önünde çayı vardı, kah elinde tespihi. Bir dönemin meşhur “trafoya giren kediler” olayı sonrası o dayı pozunun altında “emri ben verdim” yazısı da en beğenilen komik Tombili caps'leri arasında yer aldı.

Adı Tombili'ydi. İstanbul'un Kadıköy ilçesinin Ziverbey Mahallesi'nde yaşardı. Şanslı sokak kedilerindendi. Yemek ve su vereni, başını okşayanı vardı. Bir evin kedisi değildi belki ama koskoca bir mahallenin biricik tosunuydu. Kasap ile kebapçı dükkanı mahallede en sevdiği bölgeydi. Esnaf onu severdi, mahalle sakini severdi. Ama en çok da Kasap İlyas Çetinkaya severdi. Zaten Tombili ismini de, kendisini bol bol besleyen Çetinkaya vermişti.

O fotoğraf ünlendikten sonra sırf Tombili'yi görmek için mahalleye gelen bile vardı. Hatta artık sadece Tombili değildi o. Halis muhlis "Anadolu Kedisi Tombili" olmuştu.

1 Ağustos'ta bu dünyadan göçüp gitti. Dedim ya şanslı sokak kedilerindendi diye; arkasından hem mahalleli yasını tuttu hem de sosyal medyayı sarstı bu olay. Öyle ki Tombili için change.org üzerinden imza kampanyası başlatıldı; heykeli dikilsin diye. Tam 17 bin kişi “Tombili'nin heykelini isteriz” dedi ve kampanyayı imzaladı.

Kadıköy Belediyesi kampanyaya duyarsız kalmadı, harekete geçti. Sanatçı Seval Şahin gönüllü olarak Tombili'nin meşhur fotoğrafını heykele dönüştürmek için kolları sıvadı.

Anadolu Kedisi Tombili'nin bronz heykeli, tam da o pozu verdiği noktaya 4 Ekim Dünya Hayvanları Koruma Günü'nde dikildi. Artık hatırası o mahallede sonsuza kadar yaşayacak.

* * *

Aslında Tombili ve onun hikayesi sokak hayvanları için neden bu kadar mücadele verildiğine güzel bir örnek. Zaten heykel girişimi de sahipsiz canlarla ilgili farkındalık yaratmak için başlatıldı.

O, mahallesinin neşesiydi. Esnafa dost olmuştu. Mahallenin çocukları kedileri, hayvanları onun sayesinde sevmişti. Yaşadığı topluluğun bir parçasıydı yani.

Evcilleştirip, kentlerimize yaşamlarımıza dahil ettiğimiz, bir anlamda bize bağımlı hale getirdiğimiz bu hayvanlar hepimizin sorumluluğu... Onlar mal değil, can. Duygusuz değiller. Akılsız hiç değiller. Hayatlarımıza katacakları renkler, bize öğretecekleri dersler var. Yaşamayı bizler kadar hak eden sokaktaki "can dostlar" onlar. Hayvanları koruma haftasının sonuna yaklaşırken azıcık sevgi, azıcık saygı yeter de artar onlara...

kose1